• Nenhum resultado encontrado

Commentary Written By Mr. Cebbârzâde Mehmed Ârif to a Sufistic Poetry of Sheikh Ebu’l-Vefâ: Dâfi’u’z-Zulem Min Kulûbü’l-Ümem / Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın Tasavvufî Bir Şiirine Cebbârzâde Mehmed Ârif Bey Tarafından Yapılan Şerh: Dâfi’u’z-Zulem Min Kulûbü’l-Ümem

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2017

Share "Commentary Written By Mr. Cebbârzâde Mehmed Ârif to a Sufistic Poetry of Sheikh Ebu’l-Vefâ: Dâfi’u’z-Zulem Min Kulûbü’l-Ümem / Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın Tasavvufî Bir Şiirine Cebbârzâde Mehmed Ârif Bey Tarafından Yapılan Şerh: Dâfi’u’z-Zulem Min Kulûbü’l-Ümem "

Copied!
33
0
0

Texto

(1)

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 2/3 2013 s. 152-184, TÜRKİYE

International Journal of Turkish Literature Culture Education Volume 2/3 2013 p. 152-184, TURKEY

ŞEYH EBU’L-VEFÂ’NIN TASAVVUFÎ BİR ŞİİRİNE CEBBÂRZÂDE MEHMED ÂRİF

BEY TARAFINDAN YAPILAN ŞERH: DÂFİ’U’Z-ZULEM MİN KULÛBÜ’L-ÜMEM

Ahmet AKDAĞÖzet

Klâsik Türk edebiyatı mahsullerinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla manzum ya da mensur birçok şerh kaleme alınmıştır. Şerhlerin,özellikle tasavvufî şiirler etrafında yoğunlaştığını görmek mümkündür. Bilhassa Yunus Emre ile Niyâzî-i Mısrî, şiirleri en çok şerh edilen mutasavvıflardır.

Günümüzde artmaya başlayan şerh çalışmalarının sistematik bir temele oturtulması için klâsik Türk edebiyatı geleneğinin devam ettiği devirlerde genellikle kendileri de birer şair olan şârihlerin şerhlerinin ortaya konması elzemdir. Bu çalışmada Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü mutasavvıflarından Şeyh Ebu’l-Vefânın, 19. yüzyılın velut şârihlerinden

Cebbârzâde Mehmed Ârif Bey tarafından şerh edilen tasavvûfî bir şiirinin şerhiüzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Şerh, Şeyh Ebu’l-Vefâ, Cebbârzâde Mehmed Ârif Bey.

COMMENTARY WRITTEN BY MR. CEBBÂRZÂDE MEHMED ÂRİF TO A SUFISTIC POETRY OF SHEIKH EBU’L-VEFÂ:

DÂFİ’U’Z-ZULEM MİN KULÛBÜ’L-ÜMEM Abstract

Manyverseorprose commentary were written in order to understand products of classical Turkish literature better. It is possible to see that the commentaries concentrate especially on sufistic poetrys. Particularly,Yunus

Emre and Niyâzî-i Mısrî are sufis whose poetrys have mostly been expounded. In our day, to form a systematic approach for increasing commentary research, it is a necessity that commentaries which are written by commentators who are generally poets at the ages when the tradition of classical Turkish literature continues. In this study, commentary of a sufistic poetry which was written by Sheikh Ebu’l-Vefâ one of the famous sufis of Fatih Sultan Mehmet's age and that was also commented by Mr. Cebbârzâde

Mehmed Ârif, who was a creative poet of 19th century, is to be mentioned.

Keywords: Commentary, Sheikh Ebu’l-Vefâ, Mr. Cebbârzâde Mehmed

Ârif.

Şeyh Ebu’l-Vefâ Hazretleri

Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretlerinden bahseden kaynaklarda Ebu’l-Vefâ hazretlerinin ismi

Şeyh Vefâ, Ebü’l-Vefâ Muslihuddin Mustafâ, İbnulvefâ, İbn Vefâ, Vefâzâde, Vefâ, Mustafâ bin Ahmed es-Sadri el-Konevî vb. birçok şekilde zikredilmiştir. Kaynaklarda Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın

Konyalı olduğu hakkında ortak bir görüş mevcuttur. Ancak ne zaman doğduğu ile ilgili kesin bir bilgi ya da kayıt mevcut değildir. Şeyh Ebu’l-Vefâ ile ilgili doktora tezi hazırlayan Avni Erdemir, Ebu’l-Vefâ hazretlerinin Karamanoğlu İbrahim Bey devrinde şöhrete kavuşması ile

(2)

153 Ahmet AKDAĞ Abdüllatîf-i Kudsî’den ders almasını göz önünde bulundurarak 15. yüzyılın ilk çeyreğinde

doğmuş olabileceği tahmininde bulunur (1999: 27). Babası Ahmed Sadrî’dir. Bazı müellifler

babasının Hacı Yahya olduğunu kaydetseler de, bu zat babası değil dedesidir(Öngören, 2009:

73).

Şeyh Ebu’l-Vefâ ilköğrenimine Konya’da başlamıştır. Daha Sonra Edirne’ye giderek

Debbağlar imamı Muslihuddin Halife’ye talebe olmuştur. İlk tasavvufî bilgileri burada aldıktan

sonra, Muslihuddin Halife kendisine irşadnâme vererek Abdüllatîf-i Kudsî’nin yanına

göndermiştir (Erdemir, 1999: 27). Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretlerinin nutkunu şerheden Cebbârzâde

Mehmed Ârif Bey, eserin giriş kısmında bu hadiseye şöyle değinmektedir: “Edirne’de kâin Debbâğlar Câmi-i Şerîf’i imamı Muslihuddin Halife hazretlerine mülâkât iderek nice zaman hem-nişîn-i sohbet-i irfânları olmuş ve müşarün-ileyhin îmâ ve işaretleriyle Bursa’da el-ân

defîn-i hâk-i anber-nâk olan ekâbir-i evliya-i kiram-ı Zeyniyye’den Abdüllatîf Kudsî hazretleri

hidmetiyle haylüce vakt şeref-yâb bulunmuşlardır(vr. 49b).” Ebu’l-Vefâ hazretleri Abdüllatîf-i

Kudsî’nin yanında tasavvuf eğitimini tamamladıktan sonra icazetnâmesini alarak Konya’da irşada başlamıştır.

İlk önce Konya’da adını duyuran Ebu’l-Vefâ hazretleri, Karamanoğlu İbrahim Bey’in

iltifatına mazhar olmuştur. Karamanoğlu İbrahim Bey, Konya’ya bağlı Köyceğiz’de onun namına bir cami yaptırmıştır (Erdoğan, 1941: 11). Karamanoğlu İbrahim Bey’in Şeyh Vefâ

hazretlerine iltifatı bununla sınırlı değildir. Şeyh Vefâ hazretleri Hicaz’a gitmiş ve dönüşünde Rodos şövalyelerine esir düşmüştür. Bu haberi alan Karamanoğlu İbrahim Bey, Rodos şövalyelerine büyük bir para ödemiş ve mukabilinde Şeyh Vefâ hazretlerini serbest bıraktırmıştır (Araz, 1958: 290). Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretlerinin daha sonra İstanbul’a gelişi ile

ilgili ise kaynaklarda farklı bilgiler yer almaktadır. Abdülkadir Erdoğan, Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın

Hicaz dönüşü İstanbul’a uğradığını ve İbrahim Bey’in vefatından sonra oğulları arasında başlayan saltanat kavgası ile Konya’da vuku bulan karışıklık haberi ve benzer başka

sebeblerlerden dolayı ölünceye kadar İstanbul’da kaldığını belirtir (1941: 12). Avni Erdemir ise

Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın İstanbul’a, ilk önce İbrahim Bey ile Fatih Sultan Mehmed’in arasını

bulmak için, İbrahim Bey’in vefatından sonra ise sürekli kalmak üzere gittiğini söyler (1999: 30). Şeyh Vefâ’nın İstanbul’da devlet ricali, ulema, sanatkârlar, vb. kişilerle de yakın bir münasebeti olmuştur. İsmail E. Erünsal, Fatih Sultan Mehmed tarafından Şeyh Vefâ’nın ismiyle

anılan Vefâ semtinde Şeyh Ebu’l-Vefâ için bir cami ve çifte hamam yaptırıldığını ve ayrıca

Çorlu yakınlarındaki bir köyün de kendisine verildiğini belirtir (1997: 61-62).

Zeyniyye tarikatının Bursa’daki temsilcisi Abdüllatîf Kutsî’ye talebe olan Şeyh Ebu’l

(3)

154 Ahmet AKDAĞ Daha sonra Şeyh Ebu’l-Vefâ tarafından yeni zikir şekli ve tertip edilen yeni evrâd ile birlikte

Vefâiyye adında bir kol meydana getirilmiştir (Öngören, 2009: 82). Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın

vefatından sonra bu tarikat da etkisini yitirmiştir.

Şeyh Vefâ hakkında bilgi veren kaynaklar, onun hem zahir hem de batın ilimlere vâkıf, Arapça, Farsça ve Türkçe gibi üç dilde de şiir yazabilme isti’dâdına sahip, musiki ve astronomi

sahalarında mâhir, kaza ve belalara karşı vefk hazırlamakta uzman, hatta bazılarına göre müctehidolduğunu bildirirler (Öngören, 2009: 78). Cebbârzâde Mehmed Ârif bin Şâkir, Şeyh Vefâ’yı şöyle niteler:

Bu zât-ı âlî-kadr hakîkaten bir mürşid-i kâmil ve mürebbî-i mükemmel oldukları gibi ilm-i zâhirde bile tefsîr ve hadîs ve usûl-i fıkha âşinâ ve fenn-i mûsikî vü

eş’ârda dânâ ve rıfk u havâsda ferîd-i asr ve inşâ vü hesâbda nâdirü’d-dehr câmi’-i

cemî’-i fezâil idi (vr. 49b).

15. yüzyılda yetişmiş Türk kültür tarihinin önemli temsilcilerinden Şeyh Ebu’l-Vefâ

hazretleri ile ilgili hem yazılı kaynaklarda kayıtlı hem de sözlü kültürde anlatılagelen birçok menkıbe vardır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:

Sultan II. Bayezid, Vefa hazretlerini çok severdi. İlminin, yaşayışının hayranı idi. Bu

sebeple Şeyh, vefat ettiğinde cenaze namazında bulundu. Hatta o esnâda kefenini

açıp yüzüne bakarak eskiden beri olan hasret ateşini bir parça gidermek istedi. Meşru değildir, diye karşı çıkılmasına rağmen isteğinde ısrar etti. Kefeni açıp baktıklarında, Vefâ hazretleri yüzünü sağ eliyle kapatmışlardı (Erdemir, 1999: 44).

Sadrazam Sinan Paşa, Molla Lütfi, Ahmed Paşa, Zenbilli Ali Efendi, Safâyî, Balıkesirli Zâtî, Rumelili Şem’î, Hattat Kasım vb. gibi pek çok devlet adamı, sanatkâr ve mütefekkirin kendisine intisap ettiği (Tek, 2009: 196) Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretleri 9-11(?) Temmuz 1491’de

vefat etmiş ve kendi adına yapılan caminin türbesine defnedilmiştir. Cebbârzâde, Şeyh Ebu’l

-Vefâ’nın gömüldüğü yerle ilgili olarak “Zeyrek yokuşu üzerinde kâin türbe-i şerîflerinde

medfûndur(vr. 50a).” cümlesini sarf eder.Vefatına şair Ahmet Paşa şu tarihi düşmüştür:

Ân şem’-i furûz-ı harem-i Ka’be-i esrâr Be-gozeşt ez-ân pol ki gozer kerd kih ü mih

Hâhî ki be-dânî sefer-i Şeyh Vefâ-râ

Der-yâb zi-târîh İlâ Rahmeti Rabbih [H. 896: M. 1491] (Erdemir, 1999: 32)

(4)

155 Ahmet AKDAĞ 1. Sâz-ı İrfân

2. Makâm-ı Sülûk

3. Evrâd-ı Vefâ

4. Melheme

5. Ruznâme-i Vefâ

6. Yedi Yıldızın Ahkâmı

7. Risâle fi’r-Rub’i’l-Muceyyeb

8. Divan: Bazı kaynaklarda Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretlerinin bir divanının olduğu kayıtlı olsa da Avni Erdemir yaptığı araştırma sonucu Şeyh Vefâ’nın derli toplu bir divanının

olmadığını söylemektedir. Erdemir, Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın şiirlerinin yer aldığı mecmûa ve

eserlerin nerede oldukları ile ilgili de çalışmasında bilgi vermiştir (Erdemir: 1999: 96-98).1

Kaynaklarda Şeyh Ebu’l-Vefâ Nutku diye geçen ve Cebbârzâde Mehmed Ârif Bey

tarafından şerh edilen meşhur şiir, bazı mecmûa ve eserlerde kimi zaman bazı mısraları birbirinden farklı kimi zaman da birkaç dörtlüğü eksik ya da fazla olarak kayıtlıdır. Abdulkadir Erdoğan (1941: 18-19)’ın Şeyh Vefâ ile ilgili eserinde bu şiir, 7 dörtlükten oluşur. Avni Erdemir

ile Yavuz Bayram (2009: 120-122)’ın müşterek hazırladıkları çalışmada Şeyh Vefâ’nın bu şiiri,

11 dörtlük olarak kaydedilmiştir. Nezihe Araz, Anadolu Evliyaları’nda mezkûr şiirin sadece bir

dörtlüğüne yer verir (1958: 295). Cebbârzâde ise bu şiirin 8 dörtlüğünü -Cebbârzâde’nin tabiriyle 8 beytini- şerh etmiştir. Ancak diğer kaynaklarda dörtlük olarak kayıtlı bulunan bu

şiiri, Cebbârzâde beyit şeklinde yazmış ve şerhinde de dörtlük yerine beyit lafzını kullanmıştır.

Dolayısıyla bu çalışmada da Cebbârzâde’nin adlandırmasına sadık kalınarak şiir, beyit şeklinde

yazılmıştır.

Cebbârzâde Mehmed Ârif Bey

“Çapan-zâde, Cebbârzâde” adlarıyla anılan Mehmed Ârif Bey, Temmuz 1828’de

Rumelihisarı civarındaki Baltalimanı’nda doğmuştur. Mekteb-i İrfan’da tahsil hayatına başlayan

Ârif Bey, on dokuz yaşında bu okuldan mezun olmuştur. Daha sonra Bâbıâlî Mâliye Kalemi, Hazîne-i Mâliye Bedelât Kalemi ve Nizâmiye Kâtipliği’nde memuriyetlerde bulunmuş ve

1880’de emekliye ayrılmıştır(Osmânzâde Hüseyin Vassâf, 2006: 212). 33 yıl devlet hizmetinde

1Aynı

(5)

156 Ahmet AKDAĞ bulunan Ârif Bey, emekli olduktan sonra Çengelköy’deki Doktor İrfan Bey Köşkü’nü kiralayarak hayatının geri kalanını eser telifine vermiştir (Ceylan, 2011: 156). Cebbârzâde Ârif

Bey, Muharrem 1339 (Eylül 1920)’da yüz yaşını geçmiş olduğu halde Çengelköyü’ndeki Bekâr

Deresi'nde kendi oturduğu evde vefat etmiş ve vasiyeti üzerine Nakkâş kabristanına

defnedilmiştir(Bursalı Mehmed Tâhir, 2000: 346; İnal, 1988: 39).

Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın şiirine yaptığı şerhten hareketle Cebbârzâde’nin, tasavvuf bilgisine sahip olduğunu ve çok sayıda âyet ve hadise başvurduğunu söylemek mümkündür. Daha çok

çeşitli tasavvufî şiirleri şerh etmesiyle tanınan Cebbârzâde Ârif Bey, aynı zamanda bir şairdir. Sefîne-i Evliyâ’da yer alan şu iki beyti, onun şairlik kudretinin de olduğunun göstergesidir:

Dil-beste olup aşk ile baksaydı sünbüle

Bülbül koparırdı yine ol demde gulgule

Çün bâd-ı sabâ bir daha vir goncadan güle

Gül-şen görünür âteş-i aşk bülbüle(Osmânzâde Hüseyin Vassâf, 2006: 214)2

Cebbârzâde “Bende sırr-ı irşâd yoktur.” diye kimseyi irşad dairesine almamış ve

herkesten bir şeyler öğrenme gayretinde bulunmuştur. Şeyh Ahmed Muhtar er-Rufâî ona,

“Kravatlı Evliyâ” lakabını takmıştır. Osmânzâde Hüseyin Vassâf, bu durumu şöyle arz eder: “Uzun boylu, beyâz sakallı, mütenâsibü’l-endâm idi. Sokağa çıkarlarsa setre pantolon, kolalı

gömlek giyerler; temiz gezerlerdi. Hamzeviyyü’l-meşreb, sünniyyü’l-mezheb idi. Şeyh Ahmed

Muhtâr er-Rufâî, müşârünileyhe, ‘Kravatlı Evliyâ’ tesmiye eylemişti (Osmânzâde Hüseyin

Vassâf, 2006: 213).”

Genellikle şerh türünde eserler yazan Cebbârzâde’nin, kaynakların bildirdiğine göre 17

eseri vardır. Bu eserleri şöyle sıralamak mümkündür:

1. Fıkh-ı Keydân Tercümesi

2. Atiyye-i Sübhâniyye Şerhu Gavsiyye-i Geylâniyye

3. Hazîne-i Nûr

4. Celb-i Sürûr ve Selb-i Küdûr

5. Kitâbu’l-Hakâyık

6. Şerh-i Gül-deste-i İsmet (İsmet-i Buhârî’nin Nutku)

7. Miftâhu Hazâinü Rahmaniyye fi- Memleketi Vücûdü’l-İnsâniyye

8. Şu’ûnatu Hak alâ mâ-Cerâ’s-sebak

9. Hazâinü Envâr ve Defâinü Esrâr

10. Tuhfe-i Şemsiyye

2Sefîne

(6)

157 Ahmet AKDAĞ 11. Vâridât-ı Seferiyye

12. Tuhfe-i Seyfiyye

13. İstid’â-yı Merhamet

14. Zeyl-i Vâridât-ı Seferiyye

15. İzâhu’l-Merâm alâ Delâlet-i Seyyidi’l-Enâm

16. Divançe-i Eş’âr

17.Dâfiu’z-Zulem Min Kulûbü’l-Ümem: Cebbârzâde’nin, Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretlerinin “Evvel tevhîdi zikr et sonra cürmünü fikr et / Var yoluna doğru git dervîş olayım

dersen” şeklinde başlayan şiirine yaptığı şerhtir. Bu eserin iki nüshası tespit edilebilmiştir. Bu nüshalardan biri Süleymaniye Kütüphanesi Aziz Mahmud Hüdâî 544 numarada kayıtlıdır

(Turgut, 2009: 73). Diğer nüsha ise aşağıda tanıtılan ve bu çalışmaya konu edilen İstanbul

Üniversitesi’ndeki nüshadır.

Cebbârzâde’nin Şeyh Vefâ Nutku’nun şerhi olarak bilinen ve aşağıda metni verilen eser, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi T 697 numarada kayıtlı yazmanın 49a-65a

varakları arasında Dâfi’u’z-Zulem Min Kulûbü’l-Ümem adıyla yer almaktadır. Şârih, eserine besmeleden sonra Arapça bir dua ile giriş yapmıştır. Daha sonra eserinin ilk varağında şiirin

sahibi Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretlerinin hayatı hakkında bilgi vermektedir. Şeyh Ebu’l-Vefâ’nın

şiirine şerh yazma serüvenini ise şöyle dile getirir:

Bu zât-ı âlî-kadrin cümle-i kerâmât-ı ilmiyelerinden olarak bir kıt’a nutk-ı

kudsiyyeleri her nasılsa yed-i âcizâneme geçmiş ve her beyti bir hazîne-i hikmet ve

defîne-i marifet olduğundan bu bâbda bir tercümecik ‘min gayrı haddin’ kaleme

aldım ve nâmına Dâfi’u’-z-Zulem Min Kulûbü’l-Ümem tesmiye itdim (vr. 50a).

Şârih, bundan sonra Farsça iki beyte yer vererek şerh edeceği şiirin metnine

geçmektedir.

Şârih, “Nutk-ı Cenâb-ı Şeyh Kuddise Sırruhu” başlığı altında öncelikle şerh edeceği

şiiri 8 beyit şeklinde kaydetmiş ve ondan sonra birinci beyitten itibaren beyitleri tek tek yazıp şerh etmeye başlamıştır.

Şârih, şerhi yaparken evvelâ cümle cümle şerh etme metodunu kullanmış ve sonra da beyitteki bazı kelimeler üzerinde durmuştur. Şârihin şerh ettiği şiirin tasavvufi bir şiir olması,

şerhin de tasavvuf eksenli olmasına sebep olmuştur. Şerh esnasında âyet, hadis, kudsi hadis ve menkıbelerden bol bol yararlanılmıştır. Âyet, hadis ve Arapça ibarelerin olduğu cümleleri

(7)

158 Ahmet AKDAĞ “meşâyihden birisine”, “meşhûr hikâyedendir”, “rivâyât-ı sahîhadandır” şeklinde ibarelerle,

anlatılanlara uygun olarak menkıbeler, şerhin arasına serpiştirilmiştir. Şârih kimi zaman

anlattığı menkıbeden çıkartılması gereken derse de değinir. Bunu bazen “mütercim-i fakîr dir ki...” şeklinde kendi yorumunu katarak dile getirdiği ibarelerle verir. Şârihin şiiri şerh ederken

başvurduğu yollardan birisi deşerh ettiği beyitle yakın anlama sahip bazı şairlerin şiirlerine yer vermesidir. Üçüncü beyit şerh edilirken Seyfullah Efendi ile Lâmekân Efendi’nin birer şiirine yer verilmiştir. Yine bu beytin şerhinde şârih, yazarını belirtmediği bir beyte daha yer vermiştir. Yedinci beytin şerhinde ise mesnevi nazım şekli ile yazılmış 5 beyitlik bir şiir araya konmuştur. Şârih, bilhassa tasavvufi açıdan önemli ve beytin daha iyi anlaşılması için elzem gördüğü bazı

kelimelerin, sözlük, terim ve tasavvufî anlamlarını da vermiştir. Beytin anlamı ise şerhten sonra “mahsûl-i beyt”ibaresi ile verilmiştir.

Şârih, oldukça sanatlı ve ağır bir dil kullanmıştır. Özellikle Arapça ile Farsça kelime ve tamlamalara bolca yer verilmiştir. Örneğin şu cümlede de görüldüğü gibi yalnızca ekler, bağlaçlar ve yardımcı fiiller Türkçedir. “Ve digeri melek vāsı asıyla ķalbe nüzūl iden kelimātdır ki mülhem olan mādde bilā-ĥarf velā- avt vārid olup ķalb įcābına göre ma nā-yı mülhemeyi ta ammun idecek ĥurūf u a vātı laf üzerine tertįb iderek lisān-ı ārifden ol laf ıCenāb-ı Ĥaķķ

āhire iħrāc ider (vr. 56a).

Şârih, şerhi bitirdikten sonra şiirin şârihinin -yani kendi- ismini ve şerhi yaptığı tarihi yazarak eserini nihayete erdirir.

METİN

[49b] Bismillāhirraĥmanirraĥįm

ا

نيرلبعارن يبعارن امعار هلاحار ر هاد ار ر عار ولر رلمدحملالدير ولر املعار ر تولعار رن ميلاعار برله لمد Gencįne-i envār-ıĦudā ve ĥāmil-i serā ir-i Cenāb-ı Mu afā a nį E - eyħ Mu liĥuddįn Ebu’l-Vefā ķaddesallāhu sırrehu’l- alā ĥa retleri Ķonya vilāyetinde gehvāre mehd-i vücūd ü uhūr olmu . arįķat-ı Aliyye-i Zeyniyye me āyiħ-i kirām-ı evi’l-iĥtirāmındandır. Bir rivāyete göre nām-ı nāmį-i

ķudsiyyeleri Mu afā İbn-i Aĥmed adrį’dir. Bu āt-ı ālį-ķadr ĥaķįķaten bir mür id-i kāmil ve mürebbį-i mükemmel olduķları gibi ilm-i āhirde bile tefsįr ve ĥadį ve u ūl-i fıķha ā inā ve

fenn-i mūsiķį vü e ārda dānā ve rıfķ uħavā da ferįd-i a r ve in ā vü ĥesābda nādirü’d-dehr

cāmi -i cemį -i fe ā il idi. Edirne’de kā in Debbāġlar Cāmi -i erįf’i imāmı Mu liĥuddįn Ħalįfe ĥa retlerine mülāķāt iderek nice zamān hem-ni įn-i oĥbet-i irfānları olmu ve mü ārün

-ileyhiň įmā vü i āretleriyle Burusa’da el-ān defįn-i ħāk-i anber-nāk olan ekābir-i evliyā-i

(8)

159 Ahmet AKDAĞ

müsellem-i erbāb-ı irfān bulunmu olduġı gibi Rūmįyü’l- ibāre ve daha sā ir lisān-ı ecnebį üzerine te lįf ü tertįb eyledikleri kütüb ü resā il eyādį-i erbāb-ı fenn nezdinde hemį e tedāvül itmekde bulunmu dur. Me reb-i ālįleri ise ziyāde āĥib-i vaķār ve ehl-i temkįn ve mu āĥabeti

be-ġāyet mültefit ve dil-ni įn idi. Ĥatta bende-gānından birisi Cenāb-ı Muĥyįddįn İbn-i Arabį ĥa retleri Fir avn ĥaķķındaيهبمﻭريرلطر لم dimi ler. āt-ı aliyeňiz ne buyurursuz su āline Kā ki

bizim ĥaķķımızda ehādet ider böyle bir āt bulunsa cevābını virdikleri me hūrdur. Ve Man ūr’uň daħi Ene’l-ĥaķ didigine ne gūne cevāb virirsiňiz dimeleri üzerine Yā ene’l-bā ıl mı disün buyurduķları cümle-i rivāyātdandır. Ħristiyanlara siz Pasķalya’ňızı yaňlı ĥesāb üzre

icrā itmekdesiňiz. Zįrā büyük Pasķalya’ňız her sene martı içinde duħūl idecek ehr-i arabiyeniň on be inden onra gelen çehār- enbeh gününüň pazarına mu ādifdir diyerek anlarıň yevm-i

maħ ū larını bu vechle ta ĥįĥ itmi [50a] ve anlar daħi bi’l-ķabūl el-ān bu ĥesāb üzre mu āmele

itmekde bulunmu lardır. Azįz-i mü ārün-ileyh edā-yı farį a-yı Ĥac niyet-i ħāli asıyla

An akya’dan gemiye girdikde sefįneleri Rodos ķor anları arafından aħ ü girift olunup hem įreleriyle ba ı bende-gānı ķor anlar esįr götürmü ler idi. Ol zamān Ķaraman emįri bulunan İbrāhįm Beğ arafından miķdār-ı vāfį fidye-i necāt virilerek ħalā ķılındıġı cümle-i

ĥikāyātdandır. İstanbul’da ķā in ħānķāh-ı ma rūflarında nice zamān u āk u ……3 ar -ı dįde-i ma rifet ve bunca mürde ķulūbıdārū-yı devā-yı tevĥįd ile aĥyā-yı emvāt buyurmu lardır. رتحمبرلىا

هبĥesābınca sekiz yüz oķsan altı sene-i hicriyesi ve biň dört yüz oķsan rūmįsi tārįħinde āzim-i

gül en-serā-yı ħuld-ı berįn ve ķarār-gāh-ı maķām-ı illįyyin oldılar. Cenāb-ı Ĥaķķve aķaddese heme ān merķad-ı aliyyelerini a įr ve rūĥ-ı ķudsiyyelerini tenvįr ve sırr-ı celįlelerini tevfįr itsün. Zeyrek yoķu ı üzerinde kā in türbe-i erįflerinde medfūndur. Nām-ı nāmį-i ulyālarına mensūb olmaķ üzre Sul ān Bāyezįd merĥūm bir cāmi -i erįf binā vü in ā eylemi dir. Bu āt-ı ālį-ķadriň cümle-i kerāmāt-ı ilmiyyelerinden olaraķ bir ķı a nu ķ-ı ķudsiyyeleri her na ılsa

yed-i ācizāneme geçmi ve her beyti bir ħazįne-i ĥikmet ve defįne-i ma rifet olduġından bu bābda bir tercümecikلحر يرغر م ķaleme aldım ve nāmına Dāfi u’ - ulem Min Ķulūbü’l-Ümem tesmiye itdim. Ümįd-vārım ki bu vesįle-i cüz iyye ile himmet-i rūĥāniyyet-i cenāb-ı mü arün

-ileyh Ĥaķķ-ı nā-müsteĥaķ-ı abįdānemde erzān ü āyān ve ķalb-i ħazįnim daħi o sāyede ādān u ħandān ola.

تلداب هرتهمر يقرطللهرزاريمب هر چيك ر لشر لنه لشمرناتخلنثرمدنلشم

تىهمرابالخرترخارلنوهر لشنمدهشرىا

(9)

160 Ahmet AKDAĞ رمررميتدىهلت

تچ رر لشمرناتنارللخرن هيك

Nu ķ-ı Cenāb-ı eyħ Ķuddise Sırruhu

Evvel tevĥįdi ikr it oňra cürmüni fikr it Var yoluna oġrı git dervį olayım dirsen

Bir kāmil eyħi ara niçün olduň āvāre Hemān söz ut bį-çāre dervį olayım dirsen

Her yere ayaķ ba ma iĥsāndan elin kesme Çoķ söze ķulaķ a ma dervį olayım dirsen

Rü yāya yalan ķatma elden söz alup atma

[50b] Vaķt-i seĥerde yatma dervį olayım dirsen

Ĥaķ söze inād itme refįksiz yola gitme

Eyvallāhı terk itme dervį olayım dirsen

Ġaflet ile çalı ma çoķ gezmege alı ma Hįç bir ey e ili me dervį olayım dirsen

eyħiňde ķu ūr görme meclisinde çoķ urma Nāfile yere yorma dervį olayım dirsen Ĥarām loķmayı yutma bir kimseye kįn utma

eyħ Vefā’yı unutma dervį olayım dirsen

Temmet

Evvel tevĥįdi ikr it oňra cürmüni fikr it Var yoluna oġrı git dervį olayım dirsen

Külfe-i ta rįf ü beyāndan āzāde olduġı üzre kāffe-i umūr-ı külliye ve merātib-i āliyye-i

insāniyye ancaķ Tevĥįd-i āt-ı Bārį’ye mübtenį olup her bir kes üzerine u emr-i celįl ehem ü elzem-i ferā i den olduġından Ĥa ret-i eyħ tevĥįd-i erįfi silk-i kelimāt-ı ķudsiyyeleri olmaķ üzre taķdįm itdiler. Çünki bu laf -ı cemįli bir lisān ki ikr itmez ve bir ķalb daħi ā ār-ı envārından evķ-yāb olmazsa ĥacb-i ulmāniye-i gūn-ā-gūn ile maĥcūb ķalacaķlarını Ĥa ret-i

eyħ oňra cürmüni fikr it ķavl-i ķudsiyyesiyletenbįh eylediler. Anuňçün cümle ħu ū ātdan aķdem olan kār ancaķ tevĥįd-i erįfdir. Bunuň ulüvv-i ķadr ü ānı ĥaķķında ĥa ret-i risālet-i

pür-sa ādet aleyhi efđalü’t-taĥiyyat efendimiz ĥa retlerinden nice nice ĥadį -i nebeviyye eref

-ādır olduġı gibi Ben mertebe-i risālet ve nübüvvete راللهادار عااد ķavl-i celįli ile nā il ü ma har

(10)

161 Ahmet AKDAĞ

üzre evvelce ikr ü beyān ve ba de teferru ātına daħi a f-ı himmet-i inān iderek Var yoluna doġrı git didiler. Bu yol ki iniň kendüsinden kendüsine giden yolıdur ki lisān-ı urefāda buňa isti dād u ķābiliyyet ve lisān-ı er de dįn ve me heb ta bįr olundı. Gerçi رقىام ارسلفاار رلاهراللهرلىارقيبعا

denilmi ise de buradaki enfās nefesiň cem idir ve nefes nūn ü fā’nıň [51a] fetħive sįn’iň sükūnuyla ünf ü femden uhūr iden rįĥa a bįr ķılındıġı cihetle ki iniň يمداعار يخار لىا her bir

nefesinde içerüden içerüye gider bir yolı olduġından gerek ħayr ve gerekse err olsunرنتنزمجرسلنعا

يرخرنارملهلمدلله ر

يشرنار ريرخف ĥadįs-i erįfi mı dāķınca her ħayr ve err yine kendü nefsine ā iddir. İ te

nūr-ı tevħįd ile bu yoldan mürūr idenler derece-i evvelde aħlāķ ve nefs veķalb ve rūĥ ve sırr ve ħafį ve aħfāya uġrayaraķ meziyyet-i aliyye-i kemāliyye-i ādemiyye ehrine vā ıl ve fevz u

necāta dāħil olacaġını beyān ve bu yoluň ķanġı arįķ idügini daħi ityān iderek Ĥa ret-i eyħ Dervį olayım dirsen buyurdılar. Dimek oluyor ki bu yol tevĥįd-i erįfiň uver-i mücessemesi ve erāfet-i insāniyyeniň ħil at-i fāħiresi bulunan dervį lik yolı imi . Ĥa ret-i eyħ böyle bir e ref arįķi bizlere irā eye himmet buyurdılar. Cenāb-ı Ĥaķķheme ānmerķad-i ulyālarını ta įr

ve rūĥ-ı ķudsiyyelerini tenvįr ve sırr-ı celįlelerini taķdįs ve tevfįr itsün.

Maĥ ūl-i beyt: Ya nį sen her ĥāl ü kārda ma har-ı kemālāt-ı İlāhiye bulunmaġı emel ve arzū idersen ıfat-ı zemā imden aħlāķını ta fiye ve ĥālāt-ı enā etden nefsiňi tezkiye ve u ūnāt-ı alāyıķdan ķalbini taħliye ve ķuyūdāt ü i āfātdan rūĥunı terbiye ve envār-ı ma ārif ile sırrını te miye ve tecelliyāt-ı nā-mütenāhį-i İlāhi ile ħafānı taĥkiyeve farķ-ı Muĥammediyye ile aħfānı tekmįl idüp gāh ālem-i emr olan nūrāniyyet ü bā ında ve gāhįce daħi ālem-i ħalķ bulunan cismāniyyet ü āhirde sırr-ı tevĥįd berdū ve ma rifet-i Ĥaķķ abā-pū dervį -i dil-rį lik ān ü

erefini ĥā ıl iderek na ar-gāh-ı İlāh olan göňül tekkesinde hemį e ķarār ķıl dimek isterler.

Bir kāmil eyħi ara niçün olduň āvāre Hemān söz ut bį-çāre dervį olayım dirsen

Cenāb-ı eyħ ķuddise sırruhu dervį lik büyük merātib-i insāniyyeden olduġını beyān ve imdi de anıň istiĥ ālı ne esbāba mevķūf bulunduġını ityān iderek Bir kāmil eyħi ara niçün olduň āvāre didi. Me āyiħden birisine āt-ı erįfiňiz uçarmı sıňız diyü su āl itmi ler. Cevāb

(11)

162 Ahmet AKDAĞ

vāķıf-ı serā ir-i ceberūt mür id-i kāmil ve mürebbį-i mükemmel dimekdir. Çünki Cenāb-ı Ĥaķķ ve taķaddese ĥa retleri insān-ı kāmili dünyā ve āħiret ħazįnesine ħatm idüp ervāĥ-ı muķayyede ve mu laķa o ātıň rūĥundan ne e-yāb olduķları gibi kāffe-i mevcūdāt ve mükevvenāt daħi uver-i un uriyye-i ħulķiyyesinden fey -yāb olur. Anuňçün bunlarıň āhirleri fenā fi’l-feňā ħazįnesi ve bā ınları ise envār-ı lāhūt ve beķā ba de’l-beķā defįnesidir. Bu sebebden ilmleri

cümle ulūmı cāmi ve muĥį olup ilmiyye-i ezeliyye-i İlāhiyye anlarıň a yānında hemį e tecellį itmekde bulunduġı gibi me iyyet-i ātiyye tekvįn ve irāde yed-i iķtidārlarına tefvį ve iĥāle ķılındıġından her hāl ü kārları ĥikmet ve muķadderātdır. Ĥa ret-i eyħ Bir kāmil eyħi ara diyü bir laf ile ķayd ve i āretleri bu sırra müstenįd olup Niçün olduň āvāre didikleri daħi izhār-ı ke f ü kerāmāt iderek ħalķa kendüsini büyük gösteren maĥcūblardan teĥā įdir. Zįrā nāķı a mülāķį olanlarda be-heme-ĥāl noķ ān ķalacaķlarını Hemān söz ut bį-çāre diye te kįd ve arāĥat itdiler.

Maĥ ūl-i beyt: Ya nį sen ĥāmil-i sırr-ı Muĥammed’i ve kā if-i envār-ı Aĥmed’i bir mür id-i kāmil ve mürebbį-i mükemmel bulunduġın anda hemān-dem ar -ı teslimiyyet ve ħıdmetiyle tezyįn-i cāme-i raķiyyet idüp o sāyede dil ħānesini ta hįr ve kemālāt-ı insāniyye istiĥ ālına himmet ve ġayret eyle de dervį lik ānınıň ne rütbede ālį bulunduġunı ol vaķt vicdānıňda evķ itmi lerden olursun dimek isterler.

Her yire ayaķ ba ma iĥsāndan elin kesme Çoķ söze ķulaķ a madervį olayım dirsen

Ĥa ret-i eyħ ķuddise sırruhu beyt-i ānide mür id-i kāmiliň vücūdı derece-i elzemiyyetde bulunduġunı beyān ve imdi de vedį a-i kibriyā olan ķābiliyyet ü erāfet-i

insāniyyeyi noķ ān kimesneye mülāķāt ile yoķ yere āyį den muĥāfa aya iķdām olunmasını ityān iderek Her yere ayaķ ba ma iĥsāndan elin kesme didiler. Aķlsız ba ın belāsını mu laķ ayaķ çeker didikleri me hūrdur. Ki i her ne belāya mübtelā olur ise altında el ve ayaķ ve dili sermāyesi olduġı gibi erefe daħi [52a] bu sāyede nā il olur. Anuňçün Ĥa ret-i eyħ bu beytinde ayaġı muķaddemāt-ı maķālāt itdi. Zįrā insānda el ve ayaķ göz ve ķulaķ e ref-i a ā bulunduġı mi illü bunlarıň iki adedden ibāret olması ĥikmetini urefā-yı ĥaķįķat u vech ile ta rįf ü beyāna himmet idüp birisini ya nį aġ cihetini ālem-i emr olan aķl-ı ma ād ve nūrāniyete ve

(12)

163 Ahmet AKDAĞ

ikincisi ķuvve-i sāmi a ve üçüncüsi ķuvve-i ā iķa ve dördüncüsi ķuvve-i āmme ve be incisi ķuvve-i lāmisedir. Ve ķuvā-yı bā ınada ma dūd olanın birincisine ķuvve-i vāhime ve ikincisine ķuvve-i müteħaliyye ve üçüncüsine ķuvve-i mütefekkire ve dördüncüsine ķuvve-i müdrike ve be incisine ķuvve-i ĥāfı a ta bįr olunup i bu ķuvā-yı āhire ve bā ınadan ķa ā ayrılmadıġından mükevvenāt ve mevcūdātdan bir ey ķuvve-i bā ıra ile rü yet ü mü āhede olunduķda aġįr ü

kebįr, ke įf ü la įf ve ķuvve-i sāmi a ile bir adānıň ħūb uzi t, ķārįb ü ba įd ve ķuvve-i ā iķa ile acu ve atlu ve ķuvve-i āmme ile bir rāyiĥanıň güzel ve fenā ve ķuvve-i lāmįse ile ġalį ü rekįk olduġı derĥāl ĥiss ü idrāk idilerek o maĥsūsātı ķuvve-i vāhime müteħaliyyeye ve müteħaliyye mütefekkireye ve mütefekkire müdrikeye ve müdrike daħi dimāġda ābit olan ĥāfı aya hemān-dem teslįm ü tevdį itmesiyle fāriķ-i müdrikāt olan ĥāfı ada bir nev i ilm-i

icmāli ĥā ıl ü peydā olur.İ te bu ilm umūr-ı müktesebe-i abdiyyeden ibāret olan ilm-i

āhiridir ki ķuvā-yı cismāniyye ya nį ħavā -ı ħamse-i āhireniň birisinden bi’l-istiĥ āl ķuvve-i

bā ına-i müdrike vāsı asıyla ĥāfı anın dimāġda istiķrār itdirmi olduġı ķuvvetden ibāretdir. Ālem-i ħalķdan ya nį mükevvenāt ü e yādan ki i bu ūretle ħaber-dār oldıġı gibi ilm-i āhiri a ĥābınıň nihāyet sülūkı bu maĥalle ķadardır. Ve ālem-i emr olan nūrāniyetden kesb-i

ma lūmāt itmek mu laķ ķalb aĥvāline ma hariyetledir. Zįrā ķalb kāffe-i ulūmuň menba ı ve evķiyāt ü ĥissiyātıň men e i ve dimāġıň mir āt-ı maħ ū ası ĥükmünde olduġından gerek ķuvā

-yı āhire ve gerekse ķuvā-yı bā ınada ĥā ıl olan evķ ü ĥiss ķalbde bir ilm-i [52b] taf įli peydā ider. İ te bu ilm ki iniň kendi ĥāli ilmine mebde olmasıyla iħtiyār-ı abd yalňız ķuvā-yı cismāniyye ya nį ālem-i ħalķda ĥākim olup ķuvā-yı bā ına ya nį ālem-i emrdeki ĥākim ancaķ ķalbde müstekin ilm-i taf įli idüginden bu ilmdir ki kāffe-i ulūm-ı ġaybiyye vü rūĥāniyye ve ne e-i insāniyyede merkūz olan umūra ta alluķ eyledigi ve cümlesine esbāb-ı müstaķile

bulunduġı cihetle evliyā-i kirām bu ilme evķ u vicdān ve tecelliyāt u irfān nāmını yād birle ehlinden bu ilmiň ūret-i taĥ įl ü teferru ātını ĥüsn-i telaķķį itmek ve bu sāyede nā il-i

kemālāt-ı insāniyye bulunmaġı ar-ı a am ittiħā itdiler. Ĥa ret-i eyħ bu nükteyi aňlatmaķ içün İĥsāndan elin kesme didi. İĥsān ise az çoķ fuķarāya virilen ey olup efđal olan adaķa yaķın faķįrįne ki i virmekdir. Bināberįn vücūd-ı un uriyye-i cismāniyyesi ķadar ki iniň ķarįb faķįri olmayup bu maķūle fuķarāyı evķiyāt-ı bį-nihāye-i ma neviyyeden behresiz bıraġaraķ ulumāt-ı gūn-ā-gūn ĥicābda muĥtāc ķoymaķ ān-ı seħāya lāyıķ olmayacaġından iki el ile umūr

-ı bā -ına ar-ılaraķ ma har-ı kemālāt olmasını Ĥa ret-i eyħ Çoķ söze ķulaķ a ma diyü i āret itdi. Zįrā ķābiliyyet-i insāniyye ez-her cihet müsā id ü vāsi iken nā-be-maĥal arf u telefe Cenāb-ı Ĥaķķrā ı olmayacaġını ārifāne įmā vü tenbįh buyurdılar.

(13)

164 Ahmet AKDAĞ

hemį e ġayret ü himmet eyle de ol vaķt dervį lik meziyyetini iĥrāz itmi lerden olursun dimek

isterler.

Rü yāya yalan ķatma elden söz alup atma Vaķt-i seĥerde yatma dervį olayım dirsen

Mütercim-i faķįr dir ki Cenāb-ı eyħ ķuddise sırruhu beyt-i āli de el ve ayaķ ve ķulaķ ve imdi bu beytinde daħi rü yā diyerek göz ve uhūda müte allıķ mesā il-i mühimmeye a f-ı maķāl-ı himmet ve i āret eyledikleri cihetleلحريرغر م bu bābda ħā ır-ı ni ānım olan bir miķdārcıķ

mebāhi iň silk-i varaķ-pāre-i su ūr itmegi nefs-i abįdānem içün bir va įfe-i muķaddese ad itdim. öyle ki rü yā üç nev e maķsūmdur. Birisine ađġā -ı aħlām ta bįr olunur ki nā im evvelce fikretde ta vįr eyledigi bir ey i nevm ĥālinde bir gūnā ūretle rü yet eylediginden man ūr-ı fih olan mādde yalňız ħayālden ibāret olup bir ĥikmete müstenid olmadıġından te vįle muĥtāc degildir. Uķalā bunuň ĥaķķında ءايقفعاركولهرءلنيعار رلدو ارادتع didiler.İkincisi rü yā-yı

ādıķadırki el-āyetرفيتنرللقرذا [53a]ر نلجليرلىرمهتنابريمدقعار رسشمر رﹰليكتكريشلرلحارتنابرنىارتهارلنر دهراد na m-ı celįli vechle Cenāb-ı Yūsuf alavātullāh alā nebiyyine ve aleyhe ĥa retleriniň mu cize-i bāhire-i

nebeviyyelerindendir. İ te rü yā-yı ādıķa nübüvvet-i celįleniň ķırķ altı cüz ünden bir cüz i olup bir āyiriň ayaġında mu allaķdır. Tā ki emįn olduġı dostundan birisine te vįl ü taĥdį itdirmedikçe vāķi olmaz diyü ĥadį -i erįf ile ābitdir. Urefā adġā -ı aħlām ile rü yā-yı ādıķayı u vechle tefrįķ ü temyįz itmi dirler ki nā im ĥāl-i nevmindeki mü āhedātın her ne uretle olursa olsun ħˇābdan bįdār bulundıġı anda ferāmū ider ise ađġā -ı aħlāmdan ħayāl-ħāne

-i f-ikr-inden o mer -iyyāt ķa ā çıķmazsa müttefeķķun aleyh rü yā-yı ādıķa envā ından bulundıġına ĥükm itdiler. Çünki nevm ki iniň ĥiss-i mü terekesini zā il ve rūĥunı mir āt-ı mükevvenāt-ı ĥādi āt olan ālem-i ħayāle mā il ve ķalbini āyįne-i muġayyebāt bulunan ālem-i

mi āle vā ıl idüp acā ib-i fevķa’l- āde mü āhedātını idrākden āciz ķaldıġı cihetle muĥtāc-ı taĥdį dir. Ve üçüncisineر ايشيميارادار تينعار مرقينرلمħadį -i erįfi mı dāķınca mübe irāt olup Cenāb-ı Ĥaķķve taķaddese ĥa retleri irfān-ı ĥaķįķi ma harı abdini ġayb-ı mu laķdan ne e-yāb itmege me iyyet-i ātiyyesi ta alluķ ider ise derece-i evvelįde uver-i un uriyye-i ħalķıyyesini u ūnāt

-ı alāy-ıķdan bi’l-külliyye ta hįr ve ķalbini em a-i nūr-ı irfān ile hemį e tenvįr ve rūĥunı rāyiĥa-i ı lāk ile ta įr iderek sineh vü yaķa a ĥālinde bulundırup tecellį vü ke f-i serā ir-i

(14)

165 Ahmet AKDAĞ ma nū ātdan āni e intiķāl egerçi mümkin ise de ĥikmet-i ħafiyye-i vücūdiyye-i imkāniyyeye ā inā olabilmek bu arįķ ile pek de ĥā ıl degildir. Ve digeri rü yet-i ķalbiyyedir. Ya nį nūr-ı tevĥįd sermāyesiyle ķalben mü āhededir ki buňa da rü yet-i urefā didiler. Çünki ķalb nūr-ı tevĥįd ile hem-reng-i müsāvāt u mu affā olmasıyla o nūruň uver-i mücessemesi bulunmaķ üzre ķalbde bir nev -i irfān ü mü āhede ĥā ıl u peydā ve o sāyede cümle serā ir-i Ĥaķķ’a

ā inālıķhüveydā olup ba įret-i fevķa’l- āde anda rū-nümā olur. İ te buňa urefā-i ayn-ı ĥaķįķat dimi lerdir. Ĥa ret-i Seyfullāh Efendi ķuddise sırruhunuň bu bābda olan [53b] nu ķ-ı aliyyeleri pek güzel buyurulmu oldıġından teberrüken taĥrįrine ibtidār itdim.

İlāhį ķoma benlik bende yā Rab Vücūdum bį-vücūd itsende yā Rab

Göňül āyįnesiniň sil ġubārıň Hemān sen ol görinen anda yā Rab

Cihānı görmeyem baķdıķça hergiz Fenādır her görinen bunda yā Rab

Baňa lu fuňdan iĥsān eyle bir göz Seni görem baķarsam ķande yā Rab

Göňül ister ezel ol ķüntü kenzi İri dir a ķıň ile anda yā Rab

Yine bunı mü eyyid büyük azįzimiz Beypazarį Ĥācı Alį Efendi ķuddise sırruhu ĥa retleriniň ħulefāsından Lāmekān Efendi’niň nu ķları daħi ħo ça söylenmi oldıġından anıň daħi taĥrįrine cesāret itdim.

Pāk eyle göňül çe mesini tā urulunca

Dik ur gözüňi göňlüňe göňlüň göz olunca

Dil destdisini ķırmadan ol çe meye ut ur Tā āb-ı afā-baħ ile ol desti ulunca

Evvel ķoma kim oňra çıķarması güç olur ey ān çerisi ħāne-i ķalbe ķuyulunca

Ey Lāmekān seni ben çoķdan arardım çoķ Ķalbimde muķįm oldıcaġıň tā uyulunca

Ve āħiri ise اللهبتنهريظننر الفر مﺅمدعارةيايفĥadį -i erįfi me ālince Ĥaķķ’ıň nūrıyla na ar itmekdir.

(15)

166 Ahmet AKDAĞ

müfessirdir. ر هريلينرىذعار يلهر ر هرعمدلنرىذعار اسمرتنكر تييحاراذلفر يحارتىحرلفاتنعلهﹼرلىار يقتنرىليلرلازنرادر يديحرنللوهرلىلاتراللهرللق

لهدولر شيمرتىعار وجبر رلبهرشبينرتىعار لنر buyurulmu dur. Anıň üzerine urefā يميكعاركهج رلىاريظنعار ذعركو يارمهوعا

diyü du ā buyurdılar. Çünki bu ķalb kāffe-i a ānıň re si bulundıġı gibi menba -ı fey iyāt ve maĥal-i tecellį ve na ar-gāh-ı İlāhį oldıġından ĥaķķında nice nice ĥadį -i nebeviyye ve anı mü eyyid āyāt-ı celįle eref-vārid olmu dur. El-ĥadį :رادارلل ايرليرلبهرحوحرتاوحارذارةغضمير هآر هارللجرفىرنا

ربوقعار ر el-ĥadį : اللعر ر يوقر مرةمدك ارعدهلننرنيهظر حليحرن اهبارله رحيحار م kā if-i esrār-ı ĥaķāyıķ-ı İlāhį ve vāķıf-ı daķāyıķ-ı ulūm-ı nā-mütenāhį a nį E - eyħ Muĥyįddįn İbn-i Arabį rađıyallāhu anhe’l

-bārį efendimiz Nūru’l- Aķāyid ü iyāü’l- Avāyid nām kitāb-ı ķudsiyyelerindeرنللاادارنلهرفىربوقعار

ررنلهربوقعار ريريكعارلمللرفىرةدالحميعارةفحرءاتتياربتهظرلحمرشياعار ريرغلعارلمللرفىرشياعارةهلثبم [54a]رعينمرةفلبوعار رسفنعارةننزخرةفلثكعلهرنللاادا رق اربتاbuyurdılar.İntehā.İ te ķalb-i insān yedi merātib üzerine mebnįdir. Andan birisineراللهرحيشر مدفا هبر مر بتار ولتهفر اميامعر بلح na m-ı celįli vechle adr ta bįr olunur. Ehlullāh-ı kirāmıň ma rifet-i

Ĥaķķ adran an adr naķl olunur didikleri i te burasıdır. Ve ikincisine يحرلهففشرلق āyet-i erįfi

mefhūmunca eġāfdır. Urefānıň anadan ve babadan merĥametlü bulunduķları bundandır. Ve üçüncisine نليمادارمبهتوقرفىربتك na -ı ķā ı vechle ķalbdir. Urefānıň Ĥaķķ’dan bir an içre maĥcūb

ķalmadıķları buradandır. Ve dördüncisine ىﺃبلمرهاﺅضعار ذكرلم ķavl-i celįli üzre fu āddir. Urefānıň cümle ke fiyyāt ü mü āhedātı ķa ā taħallüf ü tebeddül itmeyerek uhūr eyledigi bundandır. Ve be incisi ĥubdur ki taħlįf-i avālim ve įcād-ı e yāya bā i ve maĥal-ı tecelliyāt-ı esmā vü ıfāt oldıġı gibi i dām ü įcād-ı ilmi burada iĥsān olunur. Ve altıcısı süveydādır. Menba -ı mekā ifāt

-ı ġaybiyye ve maħzen-i envār-ı ātiyye ءلسمادار هآرمولر ħazįnesidir. Urefāya irfān-ı ĥaķįkį burada

ihdā ķılınur. Ve yedincisi daħi هآرنىهرلنميكرلقعر na m-ı celįli vechle muhcedir. İr ād-ı me mūriyyet

(16)

167 Ahmet AKDAĞ

mevcūdāta me āhir-i esmā didiler. İ te ءلدشادار ن لرلاا ĥadį -i ķudsįsi bu cihetle nā ırdır. Me elā emsi bir nūr ma harı ve iyā o nūruň uver-i mücesseme-i uhūriyyesi ve ıll u ĥarāret vücūd-ı ħāricįsi oldıġından nā ır-ı nūr-ı emsi görmeyüp ū -i ems olan vücūd-ı uhūrį-i ħāricįyi rü yet ider. Ĥālbuki ıll u ĥarāret nūr-ı emsiň aynı [54b] olmadıġı gibi iyā daħi emsiň ġayrı degildir. Bu sebebden vücūdı üç mertebe i tibār idüp birincisine vācibü’l-vücūd ve ikincisine mümkinü’l-vücūd ve üçüncisine daħi mümteni ü’l-vücūd didiler. Mümteni ü’l-vücūd ise kendi nefsi üzerine bir vücūd ābit olmadıġından vücūdı mümteni dir ki ıll-ı mevhūm gibi ve vücūd-ı mümkin daħi yine vācibiň vücūdıyla mevcūddur. iyā mi illü ve vücūd-ı vācib ise kendi vücūd

-ı ātiyyesiyle mevcūddur ki ems gibi i te cāy-ı tedķįķ ve a l-ı muĥākeme idecek ciheti urasıdır ki bu ems merkez-i ulviyyesinde ĥā iz rütbe-i felekiyye-i cismiyye bulundıġı ĥālde iyā vü ıll uretine nüzūl idüp de çe m-i rā iyye görünmekde midir yoħsa ayn-ı rā į ıll ile hem

-rengolarak emsi bu vāsı a ile görmekde midir? Ĥālbuki göz ise yine o göz ve ems daħi yine o ems olup ne göz tebeddül itmi ve ne de ems ıll ūretine tenezzül eylemi dir. Ama arada bir rü yet var. İ te burasını ħurde-bįn-i ĥaķįķatü’l-ĥaķāyık olan Ĥa ret-i eyħ ķuddise sırruhunuň Elden söz alup atma kelām-ı ķudsiyyelerinden tedķįķ ü taĥķįķ itmeli. Zįrā görülmeden gitmek elvirmez. Anuňçün

Kör gibi her arafa atma elin Ara bul sen de nihāndır emelin

didiler. Me hūr ĥikāyedendir: Vaķtiyle bir ehre fįl götürmü ler. Vāķı ā bu ĥayvānın resmį hezār görülmü ve cümle ħalķ miyānesinde vücūdı müsellamātdan bulunmu ise de böyle canlusınıň āyān-ı temā ā olduġı cihetle ol belde emįri gördükden oňra irāde iderek cümle ħalķ aķım aķım gidüp rü yet itmi ler imi . Nā ırlar arafından hey et-i ĥā ıra-i fįl urada burada

baĥ ü beyān ķılındıġı ırada illet-i amāya mübtelālar bu ĥādi ātdan ħaber-dār olup bir ķı a

ar -ı ĥāl tan įm ve ĥu ūr-ı emįre taķdįm ve gözlüler mi illü rü yet-i fįl iĥsānından ten įm olunmaķ istirĥāmında bulunmu lar. Ol bābda araf-ı emįriden olunan müsā ade ve refāķatlarına

ta yįn idilen me mūrlarla ma an fįliň yanına varmı lar. Re įsü’l- amā sā ir refiķāsına ħitāben Yāhū u ĥayvān vaĥ į olmaķ ve bizlere ziyān eylemek aġleb-i iĥtimāl idüginden gelin bir maĥalde cem olalım. Birer birer gidüp görelim. Ba de mü āhedemizi netįce idelim de hey et ü ūret-i fįli tamāmıyla aňlayalım. didi. Cümlesi müttefiķan bir noķ ada urdılar. Re įsü’l- amā hemān-dem ayrılup fįliň yanına varmı . Elini uzatmı . Fįliň bacaġı cihetine te ādüf itmesiyle yuķarudan a aġıya ķadar tekrār-be-tekrār mess itmi . Aňladum diyerek girüye gelmi de

bulundıġı yerde urmu . Ve digeri gidüp fįliň ķulaġı eline girmi . Alt [55a] ve üst arafını birķaç kere eliyle yoķlamı . Aňladım diyüp bu da avdet eylemi . İ te bu u ūl üzre cümle körler birer

(17)

168 Ahmet AKDAĞ

ķarı dırmı lar da re įsleri nezdine cem olmu lar. Re įsü’l-amā hey ete ħi āben Yāhū ben fįli gördüm ve tamāmen aňladım u bizim belde ħalķımız ne acįbdir ki bu fįli bunca ħalķın na ar-ı uhūdına kemāl-i ehemmiyetle ar itmekdedirler. u fįl ise direk gibi bir ey imi . didi. İ te ayaġını görenler direk, ķulaġını yoķlayanlarıň elek, ħor ūmuna el uranlar kürek ve ķarnına baķanlar ulum, sırtına el atanlar gögümdiyerek ol derece iħtilāfa dü mü lerdir ki bi’l-āhare

miyānelerinde nice nice ķįl ü ķāl ve pek çoķ nizā vü cidāl ĥā ıl u peydā oldı. Ĥa ret-i eyħ’iň Rü yāya yalan ķatma elden söz alup atma didikleri i te bu sırra müsteniddir. Zįrā umūr-ı aķliyye vü fenniye ve ĥavā -ı ħamse-i āhire sāyesiyle mükevvenāt u e yāya nā ır olup da ĥaķāyıķdan aħ -ı ma lūmāt itdim efkārında bulunanlar u körleriň fįl ĥaķķındaki rü yetden hįç

farķı yoķdur. Anıňçün urefā رلمدكرءلدشادالابارمهوعاķavl-i erįfi mı dāķınca istirĥāmda oldılar da ayn-ı ĥaķįķat olan envār-ı ķalbiyye ile mükevvenāta baķup nice nice serā ir-i Ĥaķķ’a o vāsı a ile mu alli bulundılar. Bu sebebden Ĥa ret-i eyħ Vaķt-i seĥerde yatma diyü tenbįh ü arāĥat

itdi. Seĥer vaķti tecellį zamānı olduġı gibi ķalb daħi gencįne-i tecelliyāt-ı āt u ıfātdır. Bu seĥer vaķti ise ülü -i leyl-i āħįrdir ki lisān-ı er de buňa đaĥve4-i kübrā vü đaĥve-i uġrā ta bįr iderler. Ve ı ılāĥāt-ı ūfįyede vaķt-ı seĥer didikleri mi illü urefā indinde tecellį-i Ĥaķķ vaķt ü zamāna

maħ ū olmayup hemį e anlar ma har-ı füyū āt ü tecellį olmaķda bulunduķlarından her an anlar içün müsāvįdir. Anıňçün Ĥa ret-i eyħ vaķt-i seĥer ile ķayd ü i āret itdi. Bu tecellį-i Ĥaķķ üç merātib üzerine mübtenįdir. Anıň birine tecellį-i āt ve digerine tecellį-i ıfāt ve āħirine ise tecellį-i ef āl ü ā ārdır didiler. Tecellį-i āt ise نىتفيلر بىفر فيلادر قو ار تقوخفر فيلار نار تييحلفدفامزنكر تنك

ĥadį -i ķudsįsi mı dāķınca Cenāb-ı Ĥaķķ ve taķaddese ĥa retleri amā-i mücerrede hüviyyet-i

ġaybiyye-i eĥadiyye-i ātiyyesinde mevcūd ise el-ān ve kemā-kān olup kendi ātını yine kendi ātında mü āhede-i külliye-i taf įliyye ile rü yet itmekde bulundıġı cihetle buňa āt-ı baĥt didiler ki ĥarf-i hüviyyet-i ġaybiyye-i eĥadiyye-i ātiyyeden ibāretdir. ātdan baĥ ü beyān cā iz degildir didikleri ise baĥ -i ĥarf ve avt u kelime įcāb idecegi ve ātda bunlar külliyen müstehlek bulundıġı cihetledir.قو ار ثقوخفر فيلار نار تييحلف ĥadį -i ķudsį mı dāķınca [55b] taħlįķ-i

avālimi mūcib olan ĥubb-ı ātı bir ıfāt-ı İlāhį a yānında uhūrına me iyyet-i ezeliyye-i

İlāhįhiyye ta alluķ itmesiyle ilm-i irāde vü tekvįn a yānında cümle ıfāt-ı İlāhį’ye müsābaķat ve kāffesini muĥį ü cāmi bulundıġı ĥālde ibtidā-yı emrde āhir oldı. İ te buňa uver-i ilmiyye-i İlāhiyye ta bįr itmi lerdir ki kāffe-i mevcūdāt ve avālim-i e yānıň vücūd-ı ħāricį vü uhūrįsi henüz ne e e-i ħalķıyye vü įcādiyye-i imkāniyye-i vücūbiyyede külliyen mefķūd ve uver-i ilmiyye-i İlāhį’de mufa alan mevcūd bulundıġından ālem-i emr ve ta ayyün-i evvel ü ı lāķ i tibārolundı. Sā ir ıfāt-ı nā-mütenāhį-i İlāhį ya nį semį ü ba įr ü hādį vü ķādir ke ā vü ke ā bunca esmā-i İlāhį bir vücūd-ı ħalķıyye-i įcādiyye-i imkāniyye a yānında uhūrını ĥikmet

(18)

169 Ahmet AKDAĞ

ü sal anat iķti ā itmekle tekrār-ı ilm-i İlāhį me iyyete ve me iyyet irādeye ve irāde tekvįne ta alluķ idüp avālim ü mükevvenāt e yā-i vücūd-ı ħalķıyye ne esinde bu vechle hüveydā olmu dur ki Cenāb-ı Ĥaķķ ve taķaddese ilm-i ezeliyyesiyle ne vechle alįm ise öylece diledi ve na ıl irāde eylediyse hemān ħalķ u įcād eyledi de cümle mevcūdāt bu ūretle mükevvenāt-ı a yānında rū enā oldı. İ te buňa da ālem-i ħalk ve ta ayyün-i ānį-i ħalķį ta bįr iderek ıfāt

i tibār itmi lerdir ki burada hem ħilķat ve hem de ā ār-ı esmā-i mevcūd bulunmu ise de vücūd-ı ma harında her bir esmānıň kendi ā ārıyla uhūrı lā-büdd oldıġından Cenāb-ı Ĥaķķve taķaddese ĥa retleri ālemi Raĥman ūreti üzerine ħalķ u įcād idüp kāffe-i esmāsı a yānını uver-i ālemde rü yet ü mü āhede itdi. āt-ı eĥadiyyete ma har olmaġa ālemde ķudret ü vüs at olmadıġından ne e-i insāniyyeyi iki ciheti cāmi bulundıġı ĥālde ħalķ u įcād itmi dir ki bir yüzi bā ın ve

digeri āhirdir. Bā ını āt u ıfāt-ı İlāhįyyesine ma har ve āhiri uver-i ālemde uhūr iden kemālātına ma dardır. Bu sebebden merātib-i insāniyye fevķinde bir ekmel-i ne e olmadıġından buňa da ālem-i insāniyye didiler. Ve ef āl baĥ ine gelince bu da iki cihete ma rūfdur ki anıň birisine umūr-ı külliyeden ibāret olan me iyyet ü irāde vü tekvįn diyerek Ĥaķķ’a nisbet ve digerine daħi umūr-ı müktesibe-i abdiyyeden ma dūd bulunan ekl ü ürb ve nevm u yaķa a ve seyr ü ĥareke ve teferru ātı ad iderek abde i āfet eylediler de ef āl didiler. İ te Ĥa ret-i eyħ bu ĥikmete müsteniden Dervį olayım dirsen didi. Çünki erāfet-i

insāniyye kāffe-i maķāmātı cāmi bulundıġı gibi dervį lik ānı daħi cümle muĥį bulunmu dur.

Maĥ ūl-i beyt: Ya nį sen mehbi-i envār-ı Ħudā ve na ar-gāh-ı cenāb-ı kibriyā olan ķalbinde envār-ı tevĥįd ni āne-i maħ ū ası olmaķ üzre bir em a-i nūr įķā idüp o sāyede cümle mükevvenāt [56a] ü mevcūdāta na ar-ı aĥįĥ ve rü yet-i va įĥ eyle de ar dan fer e ve erreden emse cümle cihān nūr-ı ātiyyesiyle dıraħ ān olmaķda bulundıġına evķ-i tām ĥā ıl it kim ol

vaķt dervį lik ķadrini ve uhūd ehli merātibini ve āriflik erefini ĥimāye ve muĥafā a itmi lerden olursun dimek isterler.

Ĥaķ söze inād itme refįķsiz yola gitme Eyvallāhı terk itme dervį olayım dirsen

Cenāb-ı eyħ ķuddise sırruhu i bu beyti ile sözi muķaddemāt-ı maķālāt idüp Ĥaķ söze inād itme refįķsiz yola gitme didiler. Buradaki ĥaķmüsteĥaķun bi’l- ibāde ma nāsını ta ammun iden āt-ı Bārį dimek olmayup دفر ذكاد ربنبادme ālini āmil olan oġrılıķdır. Ve kelām ya nį söz birķaç nev e maķsūmdur. Birisine ĥarf ve avt ve laf ı cāmi bulundıġı cihetle ĥikmet

didiler. ن كيشميار اتفار مرنلكتع رلرذخارلرلج رلمدننار مﺅمدعارتعلضرةمدك ا ĥadį -i erįfi mı dāķınca mü miniň āyi

itmi mālı oldıġından buldıġı yerde aħ u ķab ider. Velev ki mü rikleriň lisānda daħi bulursa

(19)

170 Ahmet AKDAĞ

ta ammun idecek ĥurūf u a vātı laf üzerine tertįb iderek lisān-ı ārifden ol laf ı Cenāb-ı Ĥaķķ āhire iħrāc ider. نبذنميار مرنتكتعركويقر ولرن مادارح يعار هرلزا na m-ı celįli mūcebince buňa ilhām-ı vāsı į-i

melekį dirler. Zįrā melek ķuvvet ma nāsına müsta mel oldıġı ve ķalb-i ārif ise o iķtidār-ı melekeyi ĥā iz buldıġı sırrına müsteniddir. Ve digeri bilā-vāsı atun velā-ĥarf kelimāt-ı sübĥānįdir ki buňa ma har olan urefānıň ķalbi uver-i ilmiyye-i İlāhiyye ve sırları ı lāķ-ı ātiyyeye mir āt oldıġından gāh sırları mütekellim kendüleri muħā ab ve gāhįce kendüleri mütekellim sırları muħā ab bulunduġı cihetle mütekellim ve kelām ve kelime ey -i vāĥid oldıġından buňa da kelām-ı nefs didiler. Ve āħįrini daħi münzel ile va f u beyān itdiler. Cenāb-ı

risālet-i pür-sa ādet efendimiz ĥa retlerine araf-ı į- eref-i Ĥaķķ’dan vārid olan vaĥy-i celįl ĥaķķında a ĥāb-ı güzįn vefā-ı temkįn ĥa erātı su āl itdiler. Anıň üzerine aleyhi’ - alāt ü ve s

-elām efendimiz ba ı vaķt Sem ime al ala-i çeres ya nį deve çāki adāsına mü ābih bir mehįb ü acįb adā gelüp heybet ü deh etinden baňa ziyāde ta ab u iddet ĥā ıl olur. Ba de o ĥālet zā il olup bu e nāda her ne ki vaĥy olundıysa fehm ü ħıf iderim. buyurduķları ĥadį -i

aĥįĥ me ālidirﹰادتقر كدولر قونير لاار[56b] āyet-i celįliyyesindeki ķavl-i ıķlı müfessirįn-i ĥa erātı vaĥy-i münzel ile beyān itdiler. İ te Ĥa ret-i eyħ ķuddise sırruhunuň Ĥaķ söze inād itme didikleri u sırra müsteniddir ki ķalb-i ārife vārid olan ilhām kendi nefsi içün sened olur. Ama nüfūs-ı āħere delįl ü ĥüccet olamayacaġından Refįķsiz yola gitme diyü aķįbinde tenbįh itdi. Çünki āyāt-ı celįle vü ĥadį -i nebeviyye her bir mü min ü muvaĥĥide refįķ ü efįķ olmaķ derecātını ĥā iz oldıġından cümle mu āmelātını āyāt u ehādį -i nebeviyyeye terfįķan icrāsını įmā eyledikleri gibi Eyvallāhı terk itme diyü arāĥat itdiler. Buradaki ey ĥarf-i tefsįrdir. Vallāhi deki vāv vāv-ı ķasemdir. Ĥa ret-i eyħ āyāt-ı celįle ve ĥadį -i nebeviyyeniň her ĥāl ü kārda kāffe-i mü mine refįķ olacaġı bu ūretle tefsįr idüp āt-ı ecell-i a lāsı üzerine ķasem buyurmu olduķları iħ ārına mebnįdir.

Maĥ ūl-i beyt: Ya nį sen arįķ-i Ĥaķķ’a sālik ve fevz ü necāta mālik olmaġı ārzū idersen Ķur ān-ı A įmü’ - ānı ve ĥadį -i nebeviyye-i cenāb-ı risāleti kendüne refįķ ve cümle

mu āmelātını aňa terfįķ eyle ki dünyā vü māfihāda kāffe-i belā vü me ā ibden rehā ve dervį lik

erefini vāllāhü’l- a įm nefsiňde tamāmıyla įfā vü ibķā itmi lerden olursun dimek isterler.

Ġaflet ile çalı ma çoķ gezmeğe alı ma Hįç bir ey e ili me dervį olayım dirsen

Cenāb-ı eyħ ķuddise sırruhu u beyti ile bir mes ele-i mühimmeye i āret itmi lerdir ki

(20)

171 Ahmet AKDAĞ بلهنعا āyet-i celįlesi vechle bu maķūle ġāfillere nā im-i ebedį didiler. Ve digeri Ħālıķ’dan ġafletdir. اتهيتااراتتلمراذلفر لننرسلنعاĥadį -i erįfi mı dāķınca vefātında Ĥaķķ’dan ħaber-dār olur. Ama çi

fā ideنتتتتمرلمدكرن يشتحربرنتشداترلمدكرنتتتتم ĥadį -i erįfi me ālince ġāfilen vefāt eyledigi gibi ol vechle

yine yevm-i āħiretde ġaflet ile ĥa r olacaġından buňa da maĥcūb-ı fį’d-dāreyn dirler. Ve āħiri ise nefsiňden ġāfil bulunmaķdır. El- iyā ubillāh bu ūretle olan ġāfiller hįç bir an içre ĥāl-i

intibāha ma har olamaz. Anıňçün Cenāb-ı Ĥaķķ ve taķaddese ĥa retleri bu maķūle ġāfiller ĥaķķında ر لااادلكررك ع ارلبهرنتامدلنادرناذارمله لبهرن يلينادرن لارمله رلبهرنتهقفنادر توقرملهرساادا ر ار مر يرثكرمنه لاﺃبذرلقع

[57a]رنتوفلغعارمررك ع ارلضارمررلهāyet-i celįlesi vechle emm ü ĥāl-i ġāfilini beyān buyurdılar. İ te bu

ġafletiň mü kil-ter idügi ĥikmeti ki iniň isti dād u ķābiliyyetini bütün bütün dūçārį-i uķde-i

perį ānį ider de bi’l-āhare aňa devā vü çāre imkān ħāricinde olur. İnķı ā -ı isti dāddan urefā ziyāde ħavf eyledikleri cihetleكنمﻙﺫتاا du āsıyla hemį e müsted į bulunurlar. Ķābiliyyet-i

insāniyye egerçi zevāle bozulmaķ ūretini alursa u be nev ĥālāt ki ide uhūr itmege ba lar. Andan birisi her kimden olursa olsun ħayra ve-yāħūd erre da ir bir söz istimā eyledigi anda ĥikmetini taĥķįķ ü temyįz itmeden inkārda bulunur. Bu ĥāl ki ide vara vara ķarār eyledikçe ķalbi ol derece inkāra meyyāl olur ki bi’l-āhare ĥaķķı bile ķabūlden ibā vü istiġnā ider. Burası

pek ķolaylıķla tecrübe olunup mevki -i i bāta ķonur. İ te ıķ5beylerine bir ĥaķ söz söyleňiz de baķınız ĥaķķı ķabūl itdirmek mümkün olabilir mi? Vech-i ānį herkesiň ale vüs a’l-āķa fi le çıķardıġı i in dūn ve kendüsinden āhir olan ef āli efzūn görmekdir. Bunuň netice-i

vaħāmetiCenāb-ı Ĥaķķ’dan uķūl-i be er ħāricinde i hār eyledigi ĥükm-i ma nevįyeyi bi’l

-āhare evķ u mü āhede itmemege sebeb-i müstaķil olur. Vech-i āli her ĥāl ü kārda ri te-i

in āfı yed-i iķtidār u iħtiyārdan ķaçınmamaķdır. Bunuň daħi derece-i evveldeki ziyānı ĥįle vü ħud a-i nefsiyyeden ki i āgāh olamayup beyne’n-nās medħūl ve indellāh mes ūl bulunmaķdır.

Vech-i rābi efkārına mevāķi -i aĥbāb celb ve taĥarrįsinde olmayup bulunanlarla ĥüsn-i

mu ā eretdir. Bunuň ĥikmeti ise ümįd-vār olmadıġı ĥālde urefāya mülāķāt müyesser olur.

Vech-i ħāmis her ĥāl ü kārda tevfįķi kendi nefsinden ann itme. Zįrā Cenāb-ı Ĥaķķ’ıň bį-nihāye olan füyū āt u tecelliyātına ĥadd ta yįn iderek nefsiňde netįcelendirmi lerden olursun. İ te u ĥālāt-ı me kūrātıň vuķū ı ķābiliyyet ü isti dād-ı ādemiyyeyi yava yava zevāle mā il ve ĥicāb u ulmeti o ķalb-i ĥāmil olur. Artıķ aňa bir daha çāre mevtden ba ķa mümkün degildir. Merĥūm Ħˇāce Na reddįn Efendi’nin Her ne yaparsan yap da fincancı üstürlerini ürkütme didigi i te burasıdır. Bu sebebden Ĥa ret-i eyħ yana yana Ġaflet ile çalı ma diyü tenbįh eyledigi gibi

Çoķ gezmege alı ma diyerek te kįd idüp Hįç bir ey e ili me diyüp de arāĥat

(21)

172 Ahmet AKDAĞ

eyledikleriniň sebeb ü ĥikmeti ise Cenāb-ı Ĥaķķ ve taķaddese hįç bir ūretle abe bir ey ħalķ u įcād itmemi oldıġından ehl-i temyįz ü ĥikmetden bulunmaġı terġįbdir.

Maĥ ūl-i beyt: Ya nį sen ĥaķ u ħalķ u nefsiňden emel olup da emānet-i celįle-i İlāhį olan isti dād u ķābiliyyet-i ādemiyyeňi yoķ yere telef [57b] ü zā il ve tecelliyāt-ı Ĥaķķ’dan

ez-her cihet bį-ĥā ıl ķalursın. Dervį lik eref ü ānını ĥāmil olamazsın dimek isterler.

eyħiňde ķu ūr görme meclisinde çoķ urma Nāfile yere yorma dervį olayım dirsen

Cenāb-ı eyħ ķuddise sırruhu u beyti ile ādāb-ı mürįdi ārifāne beyān iderek eyħiňde ķu ūr görme meclisinde çoķ urma didiler. Ma lūmdur ki bir āta intisāb emelinde bulunanlar yā dünyā vü āħiret ve-yāħūd ĥaķķa vu la ġara ına müsteniddir. Ġara sız hįç bir ey olamayacaġından Cenāb-ı Ĥaķķ bu ārzūyı herkese ale ķadri’l-imkān virmekdedir. Bu taķdįrce

her emel āmilinde aĥkāmını icrāya mecbūr oldıġından bu emniyyeye illet-i ġāye-i uhūr ta bįr iderler. İbtidā-yı emrde müntesib bulunanlara muĥibb ve birazca ne eli olanlara mürįd ve daha ķadem ķazananlar içün sālik ve emekdarlıķ erefinenā il ve fa ilet-i insāniyye ĥā ıl itmi lere de dervį diyüp merātib-i bende-gānı bu vechle beyān eylediler. عرةهابارادر مرلنيميا diyerek ārzūyı ķa

eyledikleri edeb-i arįķdir. Terk-i dünyā, terk-i uķbā, terk-i hestį, terk-i terk dimekden a ıl maķ ad kemālāt-ı insāniyye taĥ įline sevķ u terġįb içündür. Yoħsa kāffe-i mā-melekini uňa ve buňa taķsįm ü teslįm idüp de āc u bį- ilāc soķaķlarda muĥtāc gezmek ma nāsına maĥmūl degildir. Rivāyāt-ı aĥįĥadandır: Cenāb-ı Mı rį ķuddise sırruhu Es-sāmį ĥa retlerine ayda bir def a Ħˇāce Efendi’niň birisi gelüp teslimiyet da vāsıyla muĥabbetde bulunaraķ kerāmet-i

kevniyyeden bir ey mü āhedesi alebinde bulunurlar imi . Ĥa ret-i Sul ān,Ħˇāce’niň u ĥālinden egerçi rū-kerdān ise de me reb-i aliyyeleri muķte āsınca anı ķırmayup her ān ūret-i

ĥasene ile def iderlerdi. Ħˇāce bu müsā ade üzerine gide gide māhį on be güne ve oňraları hefte ve daha daha gün a urı ve ba de beher güne ķadartenzįline ġayret idüp ve’l-ĥā ıl küll-i

yevm gelerek kerāmāt alebinde bulunur oldı. Yine bir gün erkence gelüp ziyādece ibrām ve bu yolda nā il-i merām bulunmaġı kemāl-i sūz-ı güdāz ile istirĥām itmesiyle Cenāb-ı eyħ tebessüm iderek Ey Ħˇāce! Artıķ gel seniňle bu gün bir seyāĥat u teferrüc idelim de ni met-i

(22)

173 Ahmet AKDAĞ

kenārına vu ūl ile münāsib bir maĥal tehiyye idüp te rįflerine munta ır iken Cenāb-ı Pįr,Ħˇāce Efendi ile birlikde gülü erek Dede’nin yanına gelmi ler de tertįb olunan maĥale oturmı lar. Ħˇāce Efendi bu günki lu fdan ziyādece memnūn oldıġından te ekkür ar eylediginden oňra efkār-ı sābıķasını beyāna cür et ve urayaburaya a f-ı oĥbet iderek netįce-i ķarārını kerāmete binā idüp Ĥa ret-i Azįz’in ellerini būs ile ibrāma iķdām itdi. Sul ān ise Ey Ħˇāce! Biz seniňle

dergāhda bulundıġımız vaķt bu gün deňiz kenārına gelmege ahd ü peymān eyledik. Ama bu yolda bir ey ar ta yįn itmedik. imdi sen ahdinden udūl iden medħūllardan mı olmaķ istersin cevābı üzerine Ħˇāce sükūt itmi ise de ne çāre ki göňli o cihete meylden ķurtulmayup Ĥa ret-i eyħ, Muĥammed Dede’ye Haydi Dede uraya bir ocaķcıķ tertįb it de āte yaķ.

Bizim Ħˇāce Efendi medrese terbiye-kerdesi bulundıġından Çorba ve a ām abħı ĥaķķnda elbetde bizden ziyāde ma lūmātlı bulunacagından çorbamızı ħˇāce pi irsin ve Ħˇāce’ye ħi āben Ey Ħˇāce! Göreyim seni haydi baķalım u çorbanıň le etini ķaçırmadan bir güzelce pi ür. Zįrā atsız ve uzsuz çorba įmānsız ħˇāceye beňzer yā diye bir la įfecik ar itdi. Muĥammed Dede fıķır fıķır güldi. Ħˇāce bundan da bir ey aňlamayup Pek a lā olur efendim diyerek tencere ve sā ireyi iĥ ār u abħ çorbaya ictisār itdi. Ĥa ret-i Sul ān ise ķalb-i muvaĥĥidde u le-fe ān olan nūr-ı įmān gibi tek ü tenhā seccādede mihmān iken uzaķdan uzaġa iki aded yelken sefįnesi āhir ü peydā ve ħˇāceniň elinde ķa ıķ çorba ķarı dırmaġa müheyyā ve göňli kerāmāt mü āhedesi ile rū-nümā idi. İ te me kūr sefįneler yava yava bu arafa oġrı taķarrüb iderek tamām münāsib bir maĥalde urmu ve yelkenler indirilerek ...6deňize rekz olunmu ve bir aded andala be nefer āt rākib olduķları ĥālde ķaraya çıķmı ve Ħˇāce Efendi ile Muĥammed

Dede yanına gelmi ler de içlerinden re įsleri bulunan selām virüp Limni A ası’nıň burası oldıġı ve Cenāb-ı Mı rį’niň dergāh-ı erįfi ķanġı maĥalde bulundıġı ve Ĥa ret-i Sul ān ile mülāķāt ne

esbāba merhūn idügini ve kendüleriniň diyār-ı ba įdden geldikleri gibi [58b] ba ı emānet taķdįm ideceklerini ar ve Muĥammed Dede, Limni A ası burası olup cümle ārzūlarınıň ĥüsn-i

ĥu ūli müyesser olacaġını lisān-ı münāsib ile cevāb ibrāz itdi. Anlar beyān-ı memnūniyyet idüp cümleten bir yerde oturdılar. Hemān Muĥammed Dede ĥu ūr-ı Cenāb-ı Azįz’e gider de

keyfiyet-i ĥāl-i misāfiriyyetini ifāde ider. Anıň üzerine Ĥa ret-i Sul ān seccādeleriniň ķar udaki büyük dıraħt sāyesine götürmesini misāfirleriň daħi ba de nezd-i ālįlerine götürmesini emr itdi de bulunduķları yerden ķıyām ve bir nūr-ı mücessem olduķları ĥālde ol arafa ħırām eylediler.

Kime degse na ar-ı ķudsį eger Ķalbi envār-ı ĥaķāyıķla olar

Vech-i pākidir anıň vechullāh

(23)

174 Ahmet AKDAĞ

Ķalb-i ķudsįsi na ar-gāh-ı İlāh

efķat ü lu fı o āt-ı pākiň

Sebeb-i evķi nice ġam-nākıň

Aňa muĥtāc heme ins ü melek Ħāk-i pāyıdır anıň küĥl-i felek

İlticā itse aňa bir āciz Redd olunmadıġı emr-i bāriz

İ te Cenāb-ı Pįr seccādelerine oturdı. Ve Muĥammed Dede misāfirleri ĥu ūr-ı Azįz’e götürdi. Ol derece anlar ādāba ri āyet ü ĥürmet-i maħ ū a ibrāzına ġayret itmi lerdir ki Muĥammed Dede engü t ber-dehān ĥayret ķaldı. Her birerleri dest-i kerāmet-i peyvest Cenāb-ı Azįz’i taķbįl ve ĥu ūr-ı pür-nūr-ı aliyyelerini ķıyāmen tebcįl itdiler. u mu āmele Cenāb-ı eyħ’iň maĥ ū iyyetini bādį oldıġından birer mekān ta yįn ve oraya ķu ūdlarını tebyįn

itdi. هادار قتفيمادا mı dākınca oturdılar. Cümlesine ba ķa ba ķa ā inālıķlar į ār ve ol vechle

kāffesiniň ķalbini meserretle māl-ā-māl eyledikden oňra emr-i mesnūn oldıġı üzre isimlerini ordı. Anlar ise edeb arįķiyle ħaber virdi. Tekrār Cenāb-ı eyħ sizler ķanġı diyār ehlinden ve kimler neslinden bu seyāĥatden maķ ad ve buraya gelmekden ma lab ne idügini su āl itdi. Hemān re įsü’l-misāfirįn cevāba ibtidār idüp Efendim bizler Çin sevāĥilinde filān belde-i

ba įde ahālįsindeňiz. Beldemiz emįri filān ātıň bendeňiz ba vekįli bulundıġım gibi i te u dā įňiz eyħü’l-islāmıdır. Ve bu bendeňiz re įsü’l-cuyū oldıġı mi illü u bendeňiz ĥāfı u’s

-suyūfıdır. Ve bu ķuluňuz ise emįn-i beytü’l-mālı idi diye birerbirer irā e ve me mūriyyetlerini ta rįf ü ifāde eyledikden oňra emįr-i beldemiz seksen ya ını mütecāviz bir pįr-i rū en- amįr olup altmı seneye ķarįbdir ki aĥkām-ı erį at-ı mu ahharayı ādilāne beldemizde icrā vü įfāya ser ü cān fedā itmi idi. Bundan üç māh [59a] aķdemi mizācına ārı olan ba ı gūne inĥirāf sermāyesiyle ħasta ve cümlemiz bu cihetden olayı ħā ır- ikeste idik. Egerçi tedābįr-i emr-i

Referências

Documentos relacionados

É um organismo de investimento colectivo aberto, constituído por tempo indeterminado, e tem como principal finalidade o acesso a uma carteira de activos orientada para a aquisição

Ainda sobre a relação entre o estatuto teórico da profissão e sua condição sócio- profissional ao longo da história da profissão, é possível perceber a

Pensando nisso, deu-se início a construção do projeto, Skate Elétrico, com a intenção de construir um projeto funcional, eficiente, de fácil acesso e baixo custo, e de forma

O projeto teve como objetivo principal a capacitação dos professores e alunos do curso Técnico em Meio Ambiente da Escola Técnica Estadual de Ilha Solteira (ETEC) do Centro

Concluiu-se que a espécie Albizia lebbeck apresenta sementes dormentes, destacando-se a escarificação mecânica e o ácido sulfúrico nos tempos de embebição de 5; 10 e 15 minutos

Apesar da baixa toxicidade aguda para minhocas, a contaminação do solo por fungicidas como o oxicloreto de cobre pode resultar em considerável impacto ao ambiente em

é classifi cado em: Diabetes mellitus insulino dependente (Tipo I), Diabetes mellitus insulino não dependente (Tipo II), Diabetes mellitus associado a certas condições e

O objetivo da presente investigação foi analisar uma falha por fratura ocorrida em um dispositivo de uso odontológico de aço inoxidável AISI 420 conhecido como grampo de