DİVAN ŞİİRİNDE MİTOLOJİK VE EFSANEVÎ ŞAHISLARIN KULLANIMINA İYİ BİR ÖRNEK: NEV’İZÂDE ATÂYÎ DİVANI*
Mehmet Halil ERZEN**
ÖZET
Klasik Türk şiirindeki yeri, ele alınış şekli ve şairin hayal dünyasına katkısı bakımından “mitoloji” bu şiir geleneğini besleyen önemli bir kaynak olarak dikkat çeker. Divan şairleri bilhassa Fars mitolojisinden etkilenmiş; orijinal ifadeler yakalamaya çalışırken eski anlatıların sunduğu olanaklardan yararlanmışlardır. Bu çalışmada ele aldığımız Nev’izâde Atâyî Divanı, mitolojinin divan şiirine kaynaklık etmesine iyi bir misal oluşturur. Eserde kullanımına rastladığımız mitolojik ve efsanevi şahsiyetlerin sayıca çokluğu, şairin bu isimler etrafında ördüğü imgelem ve söz konusu unsurları işlemedeki becerisi, Klasik Türk şiir geleneğinde eski anlatı ve şahısların yarattığı mânâ zenginliği konusunda bize dikkate değer bilgiler vermektedir. Birçok beyitte gönderme yapılan Şehnâmekaynaklı kahramanlar ya da Arap ve Yunan kökenli şahsiyetler, ihtiyaç duyulan hayal gücünü pekiştirmekte ve ifade imkânı bakımından şaire yeni olanaklar sunmaktadır. Eserde yer verilen kişi ve motiflerin şiire taşıdığı anlamsal açılımlar, Klasik Türk şiirinin kültürel zenginliğini de ayrıca ortaya koymaktadır. Bu durumda Nev’izâde Atâyî Divanı'nın mitolojik - efsanevi - tarihi kişiliklerin ele alınışı bakımından incelenmesi, Klasik Türk şiirini mühim bir yönüyle gözler önüne sermek fırsatı sağlayacaktır. Çünkü bu eserin, bilhassa şahıslar üzerinden metinler arası kullanımları örneklendirmek adına oldukça zengin malzemeyi ihtiva ettiği görülmektedir. Yeni ve orijinal hayallerin şiirleştirilmesi doğrultusunda Atâyî'nin söz konusu şahsiyetleri nasıl değerlendirdiği ve hangi yönleriyle yorumladığı da ancak bu malzemenin tasnif ve tahliliyle mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, Mitoloji, Nev’izâde Atâyî Divanı, Şehnâme
A GOOD EXAMPLE TO THE USE OF MYTHOLOGICAL AND
LEGENDARY FIGURES IN DİVAN POETRY:DİVAN OF
NEV'İZÂDEATÂYÎ
ABSTRACT
"Mythology" in terms of the place in classical Turkish poetry, its shape of handling and the contribution to the world of the poet's imagination draws attention as an important source that feeds this poetry tradition. The poets of Divan have especially been influenced by Persian mythology; they have benefited from the opportunities that the old narratives offered while trying to catch the original expressions. Divan of Nev'izâde Atâyî that we have handled in this study has been a good example to to be the source for the divan poetry of mythology. A great number of mythological and legendary figures that we came across their use in the work, the imagination that the poet has woven around these names and his skill in handling these elements, old narrative in the tradition of classical Turkish poetry and richness of meaning created by individuals provide us significant informations. The heroes with the source of Sehnâme referred in many couplets or the figures whose origins are Arab and Greek have offered new opportunities for the poet in terms of strengthening the needed imagination and the possibility of expression. The semantic implications that the people who took place in the work and the motives carried to the poetry also have revealed the cultural richness of classical Turkish poetry. In this case, the examination of Divan of Nev'izâde Atâyî in terms of the handling of the mythological - legendary - historical personalities will provide an opportunity to illustrate an important aspect of the Klassical Turkish poetry. Because this work is seen to contain quite rich material to exemplify the uses of intertextual particularly on behalf of individuals. In the line with the poetization of new and original dreams, how Atâyî evaluated these figures and also with what aspects he interpreted is just possible with sorting and analysis of this material.
Key Words: Classical Turkish poetry, Mythology, Divan of Nev'izâdeAtâyî, Sehnâme
Giriş
Mit kavramının kesin bir tanımı yapılamamakla birlikte daha çok bu kavramın neleri içine aldığı üzerinde durulmuĢtur. Nimet Yıldırım, “mit” kavramının kapsamı ve tanımıyla ilgili Ģunları
belirtir: Eski çağlarda yaşamış insanların doğa olaylarına, sosyal ilişkilere ve dinsel inanışlara
kahramanların hikâyelerini de katan ve ilk çağlara, daha doğrusu arkaik bir zaman türüne,
tarihsel zaman ötesindeki başlangıç zamanına dayanan bir öykü anlatım biçimidir.1
Yabancı bilim adamlarının da yine mit üzerine kesin bir tanım yapmak yerine bir noktadan hareketle bazı tanım ve değerlendirmelere ulaĢtıkları görülür. Tylor, mitolojiyi ilkel bir felsefe
Ģeklinde değerlendirirken Max Müller ve Spencer onu bir dil hastalığı Ģeklinde tanımlar. Freud, mitleri ilkel insanın bilinçaltı olarak görürken Bultmann, aĢkınlığın insan yaĢamına girmesi Ģeklinde yorumlar.2 Butmann, gerçek amacı insanı kontrol eden insanüstü güçler hakkında
konuşmak olan mitlerin yapıları gereği yani kullandıkları terimler nedeniyle açıklanmaya muhtaç olduklarını düşünür. Mit, dünyayı açıklamaya çalışırken aynı zamanda kendisi de karanlık bir dünya oluşturur ve yeniden açıklama ihtiyacı doğurur. Bu durum Bultmannn‟a göre mitin zayıf bir
noktası olarak dururken bazı mit araştırmacılarına göre miti zengin kılan bir şeydir.3
Mitlerin dinle iliĢkisi, tarihi olaylardan beslenmesi, masal, efsane, destan ve halk hikâyesi gibi türlerle benzerlik ve farklılıkları bu alanda çalıĢma yapmıĢ bilim adamlarının üzerinde durdukları diğer noktalardır. Mitlerin iĢlevi, edebiyat ve diğer sanatlarla iliĢkisi de yine irdelenen ve hakkında oldukça detaylı analizlerin yapıldığı baĢlıklar olarak dikkati çekmektedir. Ancak burada, yukarıda belirtilen noktaları uzun uzadıya iĢlemekten ziyade yaptığımız çalıĢmanın gerektirdiği istikamette yol almaya ve mitlerin Klasik Türk Ģiirindeki yeri ve mitolojik Ģahsiyetlerin kullanımına kısaca dikkat çekmeye gayret göstereceğiz.
Divan Ģiirinin fazlasıyla istifade ettiği kaynakların baĢında mitolojinin geldiği, bu alanda çalıĢma yapmıĢ araĢtırmacıların hemen hepsinin hem-fikir olduğu bir noktadır. Divan Ģiirinde
mitolojinin yeri üzerine müstakil eserlerden ziyade genellikle makale veya bir kitabın alt baĢlığı Ģeklinde çalıĢmaların kaleme alındığı söylenebilir. Bu konudan bahseden eserlerde genellikle
mitolojinin Klasik Türk edebiyatının temel kaynaklarından biri olduğu vurgulanmıĢ; bu edebiyatın
mitolojik arka planının felsefi yapısı ile ilgilenilmemiĢtir.
Divan Ģiirinde yer verilen mitolojik ve efsanevî Ģahsiyetlerin genellikle Ġran menĢeli olduğu görülür. Tanpınar her ne kadar divan Ģiiri mitolojisinin kaynaklarını ġehname, büyük masallar ve Arap kültürüne dayandırsa da mitolojik arka planı sadece bunlardan ibaret saymak yeterli değildir. Çünkü Hint, Çin, Ortadoğu, Yunan mitolojileri ile Anadolu‟da uzun zaman önce yaĢamıĢ birçok milletin mitolojisinden gelen birtakım unsurların divan Ģiirinde kullanım olanağı bulduğu göze çarpar. Ġlk bakıĢta Ġran mitolojisinden alınmıĢ gibi görünen bazı motiflerin benzerinin diğer milletlerin mitolojik öykülerinde de yer alması bunu kanıtlar niteliktedir.4
Mitolojik unsurların divan Ģiirindeki kullanımına iyi bir örnek teĢkil etmesi açısından veri tabanı olarak divanını ele aldığımız Atâyî, 17. yüzyılda yaĢamıĢ bir Ģahsiyettir. 1582 yılında Ġstanbul‟da doğan Atayî (Ataullah), öncelikle babası Nev‟î Efendi ardından da Kafzâde Feyzullah ve Abdülhamid Efendi‟den ders alır. Babasının vefatından sonra ilim ve sanat çevresince himaye görür. Ġlk olarak Ġstanbul Canbaziye Medresesi‟nde müderrislik yapar. Ġlim ve sanatının yeterince değer görmemesinden dolayı birçok padiĢah ve devlet adamına kasideler sunar ancak bu serzeniĢlerine beklediği cevabı bulamaz. Lofça, Babadağı (Babaeski), Tekfurdağı, Tırhala ve Üsküp kadılıklarını yapar. 1635 yılında Ġstanbul‟da vefat eder. Divanı dıĢında birçok mensur eser
yazmakla beraber kaynaklar, onun Ģöhretine sebep olarak Şakaik Zeyli ve Hamse‟yi verirler.Ayrıca
1Nimet Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2008, s.11
2 Dursun Ali Tökel, “Kutsal Metinleri Anlamada Mitolojinin Rolü”, Milel ve Nihal (İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi), Cilt:6, S.1, Ocak-Nisan 2009, s.166
3 Cengiz Batuk, “Mit, Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar”, Milel ve Nihal (İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi), Cilt:6, S.1, Ocak-Nisan 2009, s.48,49
Atayî‟nin, nesri nazımdan daha baĢarılı Ģekilde kullandığı kabul görür. Eserlerinde tasavvufî mefhumlara da zaman zaman yer vermekle beraber onun Ģiiri tasavvufî bir özelliğe sahip değildir. Atayî, basitliğe kaçmadan ve dönemin Ģiir anlayıĢından farklı olarak Ģiirlerinde sadeliği ve doğrudan anlatımı savunmuĢ bir Ģairdir. 5
1. NEV’İZÂDE ATÂYÎ DİVANI’NDA MİTOLOJİK ve EFSANEVİ ŞAHISLAR
1.1. Acem Kaynaklı Şahıslar
1.1.1. Behmen (Erdşîr)
Ġran hükümdarlarından Ġsfendiyar‟ın oğlu olan Behmen, yedi iklime egemen olma gayesiyle hareket ettiği ve sahip olduğu toprakların çok geniĢ olması sebebiyle Dırâzdest lakabıyla da anılır. ġehnâme‟de babasının intikamını almak için Rüstem ve Zâl ile mücadeleleri söz konusu
edilir.6 Divan Ģairleri tarafından daha çok memdûhun övgüsünde benzetme veya mukayese
amacıyla kullanılmıĢtır. ErdĢîr ismiyle de anılan Behmen, Nevizâde Atayî Divanı‟nda beĢ yerde memdûhun yüceltilmesi gayesiyle zikredilmiĢtir.
Hz. Ali‟nin yüceltildiği bu beyitte Ģair, ünlü Acem kahramanlarını birer mukayese unsuru olarak ele almaktadır. Sarı Zâl onun darphane muhasebecisi, Behmen de Onun yanında hizmet eden bir kiĢi olsa uygundur:
YaraĢur olup mürîd-i sikke-dâruñ Zâl-i zer
Ġtse meydânuñda hidmet Behmen-i zerrîn-kabâ K18/5
1.1.2. Behram
Cesaret, kahramanlık ve adaleti yönüyle ön plana çıkan Behram, Ġran‟ın Sasânîyân sülalesinden Yezdgird‟in oğlu olan hükümdardır. Yaban eĢeği avına merakı olmasından ötürü yaban eĢeği anlamına gelen gûr sıfatyla anılmıĢtır. Rivayetler, yine yaban eĢeği avındayken bir çukura düĢüp öldüğü yönündedir. Behram sözcüğünün birçok anlamı olmakla beraber divan Ģairleri tarafında cesareti, kahramanlığı ve adaletiyle ünlü padiĢah olarak ele alınır ve bu doğrultuda çeĢitli hayallere konu olur. Ayrıca gûr kelimesinin mezar anlamına gelmesinden de istifâde edilerek bu mazmuna dünyanın geçiciliği, zevk u safânın sona ermesi gibi anlamlar da yüklenmiĢtir.7
Nevizade
Atayi Divanı‟ndaki kullanımlar yukarıda belirtilen yönlerdedir.
Atâyî, memdûhun özelliklerini dinî ve tarihî kiĢilikler vasıtasıyla pekiĢtirmektedir. Onun himmeti, çukura düĢüren Behrâm‟ın himmeti gibidir. Heybeti, Hz. Ömer‟in; kuvvetiyse Hz. Ali‟ninkine benzemektedir:
Nedür bu himmet-i Gûr-efgenî-i Behrâmî
Nedür bu heybet-i Fârûk u satvet-i Haydar K15/3
5Nev‟î
-zâde Atâyî Divanı (Haz: Saadet Karaköse), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-275469/h/nevi-zade-atayi.pdf, (EriĢim Tarihi: 23.11.2012),Malatya, 1994, s. 9-12
6Nimet Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2008, s.142 -144
Yukarıdaki beyitle aynı istikamette olan Ģu beyitte de Ģair, memdûhu yüceltme gayreti içerisinde görünmektedir. Cihâna o tunç vücutlu Behmen gelince O‟nun azametini gören Behrâm
tir tir titremektedir:
Cihâne Behmen-i Rûyîn-ten-i Ģitâ gelicek
Görüp mehâbetini gökde ditredi Behrâm
K10/8
1.1.3. Bihzad
Tıpkı Mani gibi resim yapmadaki maharetiyle ünlü bir sanatçıdır. Ayrıca Keyhüsrev‟e babasından kalmıĢ olan atı da aynı isimle adlandırılmaktadır. Divan Ģiirinde genellikle resim sanatındaki hüneri ve bundan hareketle sevgiliyi yüceltme amacıyla kullanılmıĢtır. Sevgilinin güzelliğini öven divan Ģairi, Behzad‟ın bile bu güzelliği çizmede aciz kalacağını vurgular.
Atâyî Divânı‟nda sadece aĢağıya aldığımız beyitte zikredilen Bihzâd, Rüstem (Tehemten) ile birlikte memdûhu övme amacına hizmet etmektedir:
Sen ol Tehemten-i sâhib-kırân-ı ma„rekesin
Ki bozılur yed-i kahruñla sûret-i Bihzâd
K21/71
1.1.4. Bijen
Giv‟in oğlu, Rüstem‟in torunu olan Bijen, ġehname‟de halka musallat olan domuzları yok etme ve Turanlılara karĢı gösterdiği kahramanlık maceralarıyla söz konusu edilir. Büyük bir kahraman olan Bijen‟in Ģiirlere konu olan asıl macerası, Efrasiyab‟ın kızıyla olan aĢkı ve akabinde Efrasiyab tarafından yıllarca bir kuyuya hapsedilmesidir.8 Divan Ģiirinde de daha çok kuyu
vesilesiyle anılır. Çâh-ı Bijen denilen bu kuyuyla sevgilinin çene çukuru arasında ilgi kurulur.
Bazen bu kuyunun, Harut ve Marut‟un hapsedildiği kuyuyla da iç içe girdiği görülür.9
AĢkın rahatlığı içinde bulunan Ģair, kendisini cezbe kemendine bağlanmıĢ Bijen ve gam arsasının Rüstem‟i Ģeklinde görürken, âhı ise kılıcının sesi Ģeklinde tasavvur etmektedir.
Cezbe-kemend-i Bîjenüm âh ise tîg-i gamgamum
Rüstem-i „arsa-ı gamum degdi baña salâh-ı „aĢk
G124/3
AĢağıdaki beyitte Bijen‟in anılması, övgüye mazhar kiĢiyi yüceltme amacına yöneliktir.
ġah Süleymân‟ın veziri olan Ġskender Hazretleri; himmet hazinesinin tılsımı, Rüstem ve Bijen‟in değerinin karĢılığıdır:
Tılsım-ı genc-i himem nakd-i Bîjen ü Rüstem
Vezîr-i ġâh Süleymân cenâb-ı Ġskender
K15/18
8Daha geniĢ bilgi için bkz: Şahnâme (Çeviren: Necati Lugal), Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2009, s.770
1.1.5. Cemşid
Ġran‟da hüküm süren PiĢdadîyan sülalesinin dördüncü ve en büyük hükümdarı olan CemĢid, ilk defa demiri eritip iĢleyen kiĢi kabul edilmiĢtir. Zırh, kılıç ve silahlar yapmıĢ, renkli ipek ve pamuklu kumaĢ kullanmıĢtır. Dokuma, terzilik ve gemicilik iĢlerini halka öğretmiĢtir.
Birçok madeni keĢfedip kullanan CemĢid, kendisi için tıpkı Hz. Süleyman‟ın tahtı gibi havada hareket eden değerli taĢlarla süslü bir taht yaptırmıĢtır. Hükümdarlığının üç yüz yılı büyük bir refah içinde geçen Cem, Ģeytanın da etkisiyle kibre kapılmıĢ ve heykellerini yaptırıp halkı kendisine tapınmaya zorlamıĢtır. Bunun sonucunda cezalandırılmıĢ, tahtı Dahhak‟ın eline geçmiĢtir.10
CemĢid‟in güçlü bir hükümdar olmasının yanında üzerinde en çok durulan özelliği Ģarabı bulan kiĢi olmasıdır. Ayrıca dünyanın dört bir yanını gösterebilen bir kadehe sahip olduğu düĢünülen Cem, Câm-ı Cem ve Câm-ı cihan-nümâ adı verilen bu kadeh dolayısıyla da söz konusu edilmiĢtir. Atâyî
Divânı‟nda Cem‟in kullanımı genellikle Câm-ı Cem ve memdûhun övülmesi dolayısıyladır.
AĢağıdaki beyitte memdûhunu yüceltmek isteyen Atâyî; CemĢid, Cem ve Efrâsiyâb‟ın onun en düĢük asker grubu bile olamayacağını vurgularken;
Çıkdı bir „asker ki olmaz kemterîn saffı anuñ Gelse âlây ile CemĢîd ü Cem ü Efrâsiyâb
K2/12
bu beyitte ise yine aynı amaçla câm-ı Cem‟e atıfta bulunarak övülenin değerli taĢlarla bezenmiĢ
yaldızlı tâcının her taĢının, câm-ı CemĢid‟in elmasına benzediğini belirtmektedir:
Habbezâ tâc-ı zer-endûd-ı murassa„ ki anuñ
Oldı her la„l-i teri cevher-i câm-ı CemĢîd K19/17
Beyitin “mey” redifli olması Cem‟le ilinti kurulmasına zemin hazırlamaktadır. ġarabın sultanı köpüklerden tâcı giydiğinde binlerce Cem, Ģarabın hizmetkârı olur:
Tâc-ı habâbı çünki giye Ģehr-yâr-ı mey
Ola hezâr Cem nola hidmet-kâr-ı mey G238/6
Cem‟in kadehinin büyülü olup dünyanın dört bir tarafını göstermesinden de ilhâm alan Ģair, câm-ı Cem‟i eline alınca gönlü mutluluk ile dolmuĢ ve o kadehe baktıkça dünyalara sahip
olmuĢtur:
Câm-ı Cem‟i aldum ele dil Ģevk ile toldı
Bakdukca ol âyineye dünyâbenüm oldı
G266/1
10Nimet Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü
1.1.6. Dahhâk
CemĢid‟i öldürüp tahta oturan Ġran hükümdarıdır. ġehnâme‟de hep kötülüğü ve zalimliğiyle anılmıĢtır. Dahhâk‟la ilgili anlatılan en önemli hikâye, Ģeytanın onu aldatması sonucu omuzlarında peyda olan iki yılanla alakalıdır. ġeytan ona bu yılanlara her gün iki insanın beyninin verilmesini öğütler. Ancak iki bilge kiĢi her gün insanlardan birini serbest bırakıp yalnızca birinin beynini yılanlara yedirir. Böylece insan soyu yok olmaktan kurtulur. Dahhak, Gave adlı demircinin
önderlik ettiği bir isyanla tahttan indirilir.
“Klasik edebiyatımızda Dahhâk, büyük bir hükümdar olması, zalimliği, Feridun tarafından yok edilmesi ve özellikle de omuzlarındaki iki yılan sebebiyle zikredilmiş ve onun kıssasına atıfta bulunulan değişik beyitler ortaya konulmuştur. Aşk meydanında sevgilisinden zulümler gören âşıkın hâlini ifâdede sevgili zaman zaman Dahhâk olarak tasavvur edilmiştir. Sevgilinin omuzlara
dökülen saçları, Dahhak‟ın iki omzundaki yılanlara benzetilmiş, bazen de rakibe Dahhak
denilmiştir.”11
Atâyî Divânı‟nda Dahhâk, tek beyitte geçmektedir. Sultân Murâd‟ın methedildiği beyitte onun kılıç çekiĢiyle Nerîmân‟ın Dahhâk‟ın kılıcını mezardan çıkarıĢı arasında benzerlik oluĢturulmaktadır:
Çıkardı dahmeden gûyâ Nerîmân tîg-i Dahhâk‟ı
Bulup sâhib-kırân tîgin kılıç sâhib-kırân buldı K20/14
1.1.7. Dârâ
“Dârâ, divan şiirinde adı en çok geçen Acem hükümdarlarından birisidir. Büyük bir
saltanat ve şa„şaaya malik olması, İskender‟le olan efsânevî savaşları, tac ve tahtıyla dillere destan
olmuş bir hükümdar olması, hem Acem hem de Türk şiirinde adından çokça bahsedilmesine sebep olmuştur. Dârâ, divan şiirinde bir ululuk, azamet ve şa„şaa sembolüdür. Genellikle memduh övülürken onun üstünlüğünü ifade için kullanılmışsa da bazen de dünya hayatının geçiciliğini ve
şairlerin istiğna hallerini ifadede zikredildiği olmuştur.12
O memdûhun iyiliklerinin Ģereflendirmesinden, onun en düĢük kulları bahar gibi kaftanlarını giyip Dârâ‟nın sırmalı kumaĢını kabul etmezler. Övülenin en düĢük seviyedeki
hizmetçileri bile Dârâ gibi bir hükümdar ve kahramanın sırmalı kumaĢını kabul etmeyecek seviyededir ki memdûhun kendisinin büyüklüğü bu noktada daha iyi ortaya çıkmaktadır:
Bahâr-âsâ giyüp hil„atlerin teĢrîf-i lutfından
Kabûl itmez kemîne kullaruñ zer-beft-i Dârâ‟yı K31/45
1.1.8. Efrâsiyab
ġahnâme‟de Ġran ile yaptığı savaĢlar nedeniyle geniĢ yer bulan Turan‟ın en büyük hükümdarlarındandır. Kahramanlık ve saltanat sembolü bir kiĢiliktir. Divan Ģairleri tarafından memdûhun yüceltilmesi gayesiyle bir kıyas unsuru olarak ele alınır. Bazen de dünyanın geçiciliği ve boĢluğunu anlatmak veya Ģairlerin istiğna hallerini ifade için söz konusu edilir.13
11 Türk Edebiyatının Mitolojik Kaynakları, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, http://e-ogrenme.anadolu.edu.tr/eKitap/EDB304U.pdf , (EriĢim Tarihi: 20.10.2012), s. 151
Atâyî tarafından kullanımı, övülenin büyüklüğünü pekiĢtirme amacıyladır. Diğer Acem kahramanlarıyla birlikte ele alınan aĢağıdaki beyitte, Efrâsiyab‟la övülen arasında benzerlik iliĢkisi oluĢturulur. O, savaĢ meydanının kaplanı ve ülkeler alan Ġsfendiyârdır. O, hikâyeleri en önde yürüyen, Dârâ‟yı delip geçmiĢ Efrâsiyab‟dır:
Peleng-i ma„reke Ġsfendiyâr-ı kiĢver-gîr
PeĢeng-i mankabe Efrâsiyâb-ı Dârâ-der
K15/16
1.1.9. Feridun
Gâve‟yle birlikte hareket edip Dahhâk‟ı tahttan indiren; adâleti, cesâreti ve azâmetiyle ünlü Ġran hükümdarıdır. Ayrıca büyü yapmadaki ustalığı ve Dahhâk‟ı öldürmeyi planladığı gürz nedeniyle de söz konusu edilir. Ferîdun‟un, Gâve‟nin ünlü deri bayrağını (DirefĢ-i Kâviyân,
Perçem-i Kâviyân) Ġrân bayrağı yapmasına telmihte bulunan Atâyî, Memdûhunu gönüllerin
Ferîdûn‟u Ģeklinde tanımlamaktadır:
Gevherli direfĢ itdi Ferîdûn-ı hizâne
ġeb-nem ki nihâl üzre olan berge çekândur K11/5
1.1.10. Fağfur
Eskiden Çin hükümdarlarına verilen bir unvan olan fağfur, porselenden yapılma kap kacak için de kullanılmıĢtır. Fağfur, aynı zamanda Asya‟ya egemen olmuĢ bir hükümdarın adı olarak da
geçmektedir. Genellikle memdûhu övmek için bir karĢılaĢtırma unsuru olarak değerlendirilir.
Beyitte padiĢâhın inâyetlerinden bahseden Ģair, bu inâyetlerin önemini Fağfûr-ı Çin‟e yer
vererek daha güçlü hissettirmek istemiĢtir. Çin hükümdârı, o kutlu padiĢâhın elinin nimetlerini görse onun meclisinin kâse döndürücüsü olur. Beyitte geçen kâse ifâdesinden anlaĢıldığı kadarıyla fağfûr sözcüğü, porselen anlamını da çağrıĢtıracak Ģekilde kullanılmıĢtır:
O Ģâh-ı kâm-rân kim görse in„âm-ı kef-i destin
Olurdı bezminüñ fagfûr-ı Çîni kâse-gerdânı G222/10
1.1.11. Giv
Rüstem‟in damadı ve Bijen‟in babası olan Giv, yaptığı savaĢlar ve mâceralarıyla ġehnâme‟de söz konusu edilmiĢtir. Özellikle yedi yıl süren ve Keyhüsrev‟i Çin‟den kurtarıp Ġran‟a getirme macerası nedeniyle özel bir önem atfedilmiĢtir. SiyavuĢ‟un sihirli zırhına sahip olması dikkat çekilen diğer bir özelliğidir. Klasik Türk Ģiirinde genellikle memduhun övgüsünde yer
verilen bir isimdir.14 Atâyî Divânı‟ndaki kullanımı da övülenin çeĢitli özelliklerini vurgulamak ve
onu yüceltmek yönündedir:
Kâhir-i Gîv ü PeĢen a„dâ-küĢ-i düĢmen-Ģiken
Kahramân-ı tîg-zen sâhib-kırân-ı kâm-yâb K2/23
1.1.12. Hüsrev (Pervîz)
“İran‟ın meşhur bir padişahı olan Hüsrev, sevgilisi Şirin ile münasebetleri ve Ferhad‟la
olan rekabeti, ona mukabil arzusuna erişmesi, üzerine bindiği atı, taşıdığı kılıcı, sahip olduğu ikbâl
ve iktidar bakımlarından ele alınır.”15 Hüsrev‟in dikkat çekilen diğer bir özelliği ise ġirin‟e
yaptırmıĢ olduğu Kasr-ı ġirin‟dir. Ayrıca divan Ģairleri “hüsrev” sözcüğünün hükümdar
anlamından da istifade ederek çeĢitli söz oyunları yapmıĢlardır.
Ġncelediğimiz Divân‟da da “hüsrev” sözcüğünün hem hikâye kahramanı hem de hükümdar anlamıyla ele alındığını görürüz. Ġlk beyitte Hüsrev ü ġirin hikâyesinin her üç kahramanını hikâyeyele ilintili bir Ģekilde zikreden Ģair, diğer beyitte ise hüsrev ifadesini sultan Ģeklinde ele alarak memdûha zamanın hükümdârı diye seslenmektedir:
Tuyup Pervîz‟e meylin Kûh-ken incindi ġîrîn‟e
Yine terk itmedi ol kârı var ise barıĢmıĢdur
G56/2
Ol hüsrev-i zamâne Ġskender-i yegâne
ġâh-ı sütûde-kevkeb mâh-ı huceste-tâlî„
TR25/2
1.1.13. İsfendiyar
Ġran‟ın efsanevi kahramanlarındandır. ZerdüĢt tarafından büyülü suyla yıkanan ve Hz. Davud‟un zırhını taĢıyan Ġsfendiyar‟a silah ve ok iĢlemezdi. Onun hayatı, tıpkı SiyavuĢ ve Rüstem‟in hayatıyla benzerlik gösterir. ġehnâme‟de Turanlılarla mücadeleleri, kahramanlıkları ve Rüstem‟le olan kavgası geniĢ yer tutar.16Genellikle memdûhun övülmesinde Ġsfendiyar kıyas aracı
olarak iĢlenir. Atayî Divanı‟nda tek beyitle zikredilen Ġsfendiyâr, diğer Acem kahramanlarıyla birlikte övüleni yüceltme amacına hizmet etmektedir. SavaĢ meydanının kaplanı olan padiĢah, ülkeler alan Ġsfendiyâr Ģeklinde nitelendirilmektedir:
Peleng-i ma„reke Ġsfendiyâr-ı kiĢver-gîr
PeĢeng-i mankabe Efrâsiyâb-ı Dârâ-der K15/16
1.1.14. İskender
Tarihte Büyük Ġskender ve Makedonya kralı olan Ġskender olmak üzere iki Ģahsiyet vardır. Zamanla bunların özellikleri birbirine karıĢmıĢ, her ikisi de Zü‟lkarneyn olarak anılmıĢtır. Kur‟ân‟da adı geçen ve Hızır ile hayat suyunu aramaya çıkan, peygamber ve padiĢâh olan Ġskender, Büyük Ġskender‟dir. Sedd-i Ġskender, Ye‟cüc kavmi ve âb-ı hayât ile birlikte Ģiirlerde yer alan bu
Ġskender‟dir. Makedonyalı Ġskender ise Aristo tarafından yapılan ve gemilerin bir aylık yoldan geliĢini gösteren âyîne-i Ġskender sebebiyle Ģiirlerde iĢlenir.17
Divân Ģâirleri tarafından özellikle övüleni yüceltmek için kullanılan bu isim etrâfında memdûh, Ġskender-i sânî veya Ġskender-i zamân olarak övüldüğü gibi Ġskender, memdûhun
15 Harun Tolasa, Ahmet Paşa‟nın Şiir Dünyası, Akçağ Yayınları, Ankara, 2001, 2.baskı, s.84 16Tökel, age, s.182-186
nezdinde zavallı bir kiĢilik olarak iĢlenir. ġâirler, aĢk maceralarını anlatırken de bu isim ve etrafında teĢekkül eden târihî ve efsânevî olaylara baĢvurmuĢlardır. Hızır ve Ġskender‟in yolculuğu, zulûmâtta âb-ı hayatı arama macerası, sedd-i Ġskender ve âyîne-i Ġskender bunların baĢlıcalarıdır.18
Zamanın Ġskender‟i olarak hitap edilen memdûh, adaleti yönüyle öne çıkarılmaktadır. Bu durum, adaletiyle ünlü Ġran hükümdarı Kisrâ‟nın, onun adalet haberine sevinen bir kiĢi Ģeklinde gösterilmesiyle gerçekleĢtirilmektedir:
Sen ol Sikender-i devr-i zemânesin ki olur
Peyâm-ı ma„deletüñle Revân-ı Kisrâ Ģâd
K21/70
Memdûh, kahramanlığı ve ülkeler fethetmesi nedeniyle vurgulanırken kılıcıyla çizdiği sınır ve Ġskender‟in sed çekmesi arasında benzerlik kurulmuĢtur:
Çekildi safha-ı ĢemĢîr-i âhenînüñden
Hudûd-ı mülket-i Ġslâma Sedd-i Ġskender K15/7
Sihirli bir ayna özelliği taĢıyan, gemilerin bir aylık yoldan geliĢini gösterebilen âyine-i
Ġskender, bazen câm-ı Cem ve Keyhüsrev‟indünyanın dört bir tarafını gösteren sihirli câm-ı cihân
-nümâsıyla karıĢtırılarak veya birlikte iĢlenmiĢtir. AĢağıdaki beyitlerde âyîne-i Ġskender, sevgilinin
güzelliğiyle ilgili tasavvurlarda yer almaktadır.
Sevgilinin güzelliğini pekiĢtirmek isteyen Ģair, câm-ı Cem ve mir‟ât-ı Ġskender‟den
yararlanmaktadır. Câm-ı Cem ve mir‟ât-ı Ġskender sevgilinin parlak yanağı karĢısında kuru bir
gösteriĢten ibârettir. Dünyâyı seyr etmenin yolu o yanakları izlemekten geçer:
Kurı bir gösteriĢdür Câm-ı Cem mir‟ât-i Ġskender
Ruhın seyr eyle „âlem bundadur ey dîde-i bînâ G6/4
Sevgilinin güzellik unsurlarını yüceltmeyi amaçlayan bu beyit, câm-ı Cem ve âyîne-i
Ġskender‟i bu amaç doğrultusunda kullanması yönünden yukarıdaki beyitle benzerlik gösterir. Bu, öyle bir sevgilidir ki onun yüz güzelliğini seyreden ayîne-i Ġskender‟e itibâr etmez, dudaklarının
hazzına ulaĢanlar da câm-ı Cem‟den kâm almazlar:
Cemâlüñ seyr iden âyine-i Ġskender‟e bakmaz
Lebüñ zevkin tuyanlar eylemezler câm-ı Cem‟den haz G117/3
1.1.15. Kahraman
Kahraman-ı katil olarak da anılan mitolojik bir pehlivandır. Devler tarafından Kaf Dağı‟na
kaçırılıp arslan sütüyle beslenmiĢ, daha sonra bir dev olmadığını anlayarak onlardan ayrılmıĢtır.19
Divan Ģairlerince daha çok katil yönü ve pehlivanlığı öne çıkarılarak çeĢitli benzetmeler ve
18Tökel, age, s.204-206
karĢılaĢtırmalar içine dâhil edilmiĢtir. En çok memdûhu yüceltmek için kıyas unsuru olarak ele alınmıĢtır. Övülen çeĢitli yönleriyle Acem kahramanlarına teĢbih olunur:
Kaht-rân-rezm ü Nerîmân-„azm Behrâm-intikâm
Kahramân-kahr Sikender-kadr ü Dârâ-âsitân
K3/11
AĢağıdaki beyitte ise sevgilinin güzelliğe dair hususiyetlerini öne çıkarmak ve onun acımasızlığına dikkat çekmek için “Kahraman” mazmunundan faydalanılmıĢtır. O derece etkileyici bir güzeldir ki Kahramân‟ı bakıĢıyla yok etse bunda ĢaĢılacak bir taraf yoktur. Sevgilinin bakıĢıyla Kahraman‟ı helâk etmesi onun katil yönüne de bir vurgudur. Çünkü söz konusu Ġrân hükümdarı,
Kahraman-ı kâtil adıyla da bilinir. Sevgili âĢığa karĢı merhametsizdir; bu yönüyle katille benzerlik
göstermektedir:
Kahramân‟ı bakıĢıyla nola eylerse helâk Gamzesinüñ gamıdur „âĢıka tîg-i gamgam
G152/2
1.1.16. Keyhüsrev
Ünlü Ġran hükümdarlarından SiyavuĢ‟un oğlu olup ġehnâme‟de doğumu, savaĢları, tahta geçmesi ve Efrasiyab‟la olan mücadelesi geniĢ bir Ģekilde yer almaktadır. Övülenin kuvvet ve kudretinin yüceltildiği beyitlerde genellikle yer verilir. ġâirler, memdûhu bu yönleriyle Keyhüsrev
-i sân-i olarak adlandırırlar. Bazen de dünyanın geç-ic-il-iğ-inden dem vurulurken dünyanın Keyhüsrev‟ebile kalmadığı söylenerek öğütler verilir. AĢağıdaki beyit bu istikamettedir:
Bir âh çekdi göçdi bu köhne revâkdan Hasretle „âkıbet nice Keyhüsrev ü PeĢeng
TB1/7
1.1.17. Keykubad
“Bundehişn‟e göre daha yeni dünyaya gelen Keykubâd bir bez parçasınasarılarak sandık
içerisinde suya atılmış ve Tahmasp‟ın oğlu Zâb çocuğu boğulmak üzereyken sudan alıp kurtarmıştır. Bu yüzden Avesta‟da adı Kavi kavata: hükümdarın sevip değer verdiği, bulunan
çocuk şeklinde geçer. Keykubâd‟ın bu özelliğiyle Musa Peygambere benzemesi dikkat çeker.”20
Ġran‟ın Keyaniyân sülalesinden olup Key lakabını ilk kullanan hükümdardır. Adaletiyle ön plana çıkmıĢtır.21 ġehname‟de Zâl tarafından tahta geçirildiği ve Efrasiyab‟ı savaĢta yendiği
belirtilmektedir. Klasik Ģiirde genellikle diğer büyük hükümdarlarla birlikte övüleni yüceltme amacıyla tasavvurlara konu edilmiĢtir:
Cem-i huceste-siyer pâdiĢâh-ı her kiĢver
Serîr-bahĢ-ı Sikender harâc-gîr-i Kûbâd
K21/30
20Nimet Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2008, s. 470-471 21Ġskender Pala, Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990,
1.1.18. Mani
Çinli bir nakkaĢ ve ressam olan Mani, ZerdüĢtlük ve Hıristiyanlık dinlerini birleĢtirerek Maniheizm dininin kurucusudur. Yaptığı muhteĢem resimleri, insanlara birer mucize Ģeklinde göstererek Dininin birçok coğrafyaya yayılmasını sağlamıĢtır. Hürmüz‟ün oğlu Behrâm tarafından katledilmiĢtir. Çoğunlukla Erteng, Erjeng ve Nigâristan adlı resim mecmualarıyla birlikte zikredilmiĢtir.22 Divan Ģairleri tarafından genellikle sevgilinin güzelliği övülürken bahsedilir ve
sevgiliyi tasvirde Mani‟nin aciz kalacağı vurgulanır. Bazen de Ģair, kendi Ģiirini yüceltmek amacıyla Mani‟nin resimlerini ve ressamlığını kıyas aracı olarak kullanır.
Sevgili, Mani gibi nakĢına sâf cilâ vermek için safâ bağıĢlayan Ģarap kadehinde yanağını göstermiĢtir. Sevgilinin yanağı ve pâk cila arasında benzerlik oluĢturulmuĢtur:
Mânî gibi ki pâk cilâ vire nakĢına Gösterdi yâr câm-ı mey-i pür-safâda ruh
G2
AĢağıdaki beyitte de Mâni‟nin resim yapmadaki maharetine dikkat çekilerek ayna, saf cilada güzellerin nakĢını, sûretlerini göstermesi yönüyle Mâni gibi bir ressâm Ģeklinde tahayyül edilmiĢtir:
NakĢın çıkardı pâk-cilâda güzellerüñ
Mânî-misâl olalı sûret-ger âyine K9/9
1.1.19. Peşeng
Genellikle Efrasiyab‟ın babası olarak bilinmekle beraber aynı ada sahip birkaç komutan daha vardır. Ferîdûn‟un kardeĢinin oğlu ve Minuçehr‟in babası, Tûs‟un damadı ve Efrâsiyâb‟ın oğlu da yine aynı isme sahiptir.23 Atâyî Divanı‟nda PeĢeng‟in kullanımı memdûhu övmeye
yöneliktir:
Peleng-i ma„reke Ġsfendiyâr-ı kiĢver-gîr
PeĢeng-i mankabe Efrâsiyâb-ı Dârâ-der
K15/16
1.1.20. Neriman
ġehnâme‟de zikredilen kahramanlardan olup Sam‟ın babası, Zal‟ın dedesidir. Firdevsî, Neriman ile ilgili çok fazla teferruata girmemekte sadece Rüstem ve Zal ile ilgili bölümlerde onu övüp kahramanlığına atıflarda bulunmaktadır. Divan Ģiirinde kahramanlık ve yiğitliği yönünden
söz konusu edilir. Övülenin yüceltilmesi amacıyla Neriman da diğer mitolojik kahramanlarla
beraber anılır.24 Övülenin yüce sarayının merdivenlerinin büyüklüğüne nisbetle Nerîmân‟ın tahtı,
en düĢük rütbe olarak kalmaktadır:
22
Pala, age, s.322-323
23Nimet Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2008, s.565 24Tökel, s.240
„Ulüvv-i süllem-i kasr-ı celâline nisbet
Kemîne pâyesidür kürsi-i Nerîmânî K4/31
1.1.21. Nûşirevân (Kisra)
Adaletiyle ün salmıĢ, Kisra lakabıyla da tanınan Ġran‟ın Sâsânî sülalesinden ünlü hükümdâr. O, adaleti kadar yaptırdığı ünlü saraylar ve taklarıyla da bilinen bir hükümdardır. Tâk-ı
Kisrâ veya Eyvân-ı Kisrâ adlı sarayına bir çan astırıp ucuna da zincir bağlatmıĢtır. Ġhtiyaç
sahiplerinin bu zincire dokunmaları durumunda gelip onların dertlerini dinler, sıkıntılarıyla ilgilenirmiĢ. Bu zincir, adalet zinciri adıyla ün kazanmıĢtır. Divan Ģiirinde daha çok adalet ve doğruluğuyla söz konusu edilmiĢtir.25 Atayi Divanı‟nda NûĢirevân‟ın kullanımı, adaleti yönünden
memdûhla iliĢkilendirmesi üzerinedir. Övülen kiĢi ya NûĢirevân gibi adalet sahibidir veya adalet yayan padiĢahın en düĢük iltifâtıyla memleketler NûĢirevân‟ın adaletini bulmuĢtur:
Sadr-ı haydar-menkabet destûr-ı Kisrâ-ma„delet
Sâhib-i Cem-menzilet reĢk-i hezârân Erd-Ģîr K28/19
Kemîne-iltifât-ı pâdiĢâh-ı dâd-güsterle
Memâlik ferr ü „adl-i devlete NûĢirevân buldı K20/18
1.1.22. Rüstem
ġehname‟de doğumu26detaylı ve olağanüstülüklerle verilen Rüstem, Sâm‟ın torunu, Zal‟ın
oğludur. Uzun boylu, iri yapılı ve güçlü anlamlarına gelen Tehemten ismiyle de anılmıĢtır. ġehname‟de en fazla yer verilen Ģahsiyetlerin baĢında gelir. Devamlı Ġran hükümdarlarının yardımına koĢan Rüstem, devamlı Ġran halkını da tehlikelerden ve sıkıntılardan kurtarmıĢtır. Onun adı her zaman kahramanlık, cesaret, pehlivanlık ve yardımseverlik sözcükleriyle birlikte anılmıĢtır.27 ġiirde Rüstem, daha çok memduhun övgüsünde bir karĢılaĢtırma unsuru olarak söz
konusu edilmiĢtir. Bazen de Ģairler O‟nun sıfatı olan dâstân kelimesinin hile manasından da faydalanarak sevgilinin güzellik unsurlarıyla beraber Rüstem ismine yer vermiĢlerdir.28
Atayî Divanı‟nda, memdûh için bir teĢbih veya karĢılaĢtırma unsuru olarak ele alınıĢının yanında, sevgili ve âĢık ile ilgili çeĢitli durumların anlatıĢında da Rüstem mazmunundan istifâde edilmiĢtir. Meydana bin Rüstem çıksa bile kimse sevgilinin aĢk pehlivanıyla boy ölçüĢemez:
KüĢt-gîr-i „aĢk-ı dil-berle çıkıĢmazkimse hîç
Gerçi kim meydâna biñ Rüstem-i destân çıkar G71/4
AĢkın tesiri altındaki âĢığın âhı, savaĢ meydanında kuĢandığı kılıç halini alırken kendisi Bijen‟in kemendinin cezbesine kapılmıĢ gam arsasının âĢığı durumundadır:
25 Türk Edebiyatının Mitolojik Kaynakları, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları,
http://e-ogrenme.anadolu.edu.tr/eKitap/EDB304U.pdf , (EriĢim Tarihi: 20.10.2012) s.155
26 Şahnâme (Çeviren: NecatiLugal), Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2009, s.213 27Yıldırım, age, s.592-594
Cezbe-kemend-i Bîjenüm âh ise tîg-i gamgamum
Rüstem-i „arsa-ı gamum degdi baña salâh-ı „aĢk G124/3
1.1.23. Zâl
“Zâl, kocakarı mânâsına gelmektedir. Sam‟ın oğlu ve Rüstem‟in babasıdır. Ona bu isim
saçı, kaşı ve kirpikleri beyaz olarak doğduğu için verilmiştir.”29 ĠnanıĢa göre doğduğunda saçları
alıĢılmadık biçimde bembeyaz veya sapsarı olduğundan Zâl-ı Zer adıyla da anılmıĢtır. Bu
özelliklerinden ötürü babası Sam onu terk etmiĢ ve Zümrüdüanka tarafından Kaf Dağı‟na götürülerek büyütülmüĢtür.30 ġehname‟de; Simurg tarafından büyütülmesi, Ġsfendiyâr ile kavgada
yenilmek üzereyken oğlu Rüstem‟e yardım etmesi ve ok atmadaki becerisi anlatılır. Divan Ģairlerince Zâl, çoğunlukla sözcük anlamları dikkate alınarak iĢlenmiĢtir. Zâl‟ın beyaz saçlı olması ve kelimenin kocakarı anlamı dikkate alınarak Zâl-i dehr terkibi kullanılmıĢtır.
Ġncelediğimiz Divan‟da diğer Acem kahramanlarının kullanımıyla aynı doğrultuda Zâl da memdûhu yüceltmede bir benzetme veya karĢılaĢtırma unsuru olarak iĢlenmiĢtir. Zâl-i zer övülenin
darphane memuru, altından elbise giyinmiĢ Behmen de yanında hizmet eden bir kiĢi olsa yaraĢır:
YaraĢur olup mürîd-i sikke-dâruñ Zâl-i zer
Ġtse meydânuñda hidmet Behmen-i zerrîn-kabâ K18/5
AĢağıdaki beyitte ise Zâl, ihtiyâr mânâsı ön planda tutularak âĢığın yüceltilmesinde rol
oynamaktadır:
Bilindi „arsa-ı „aĢk içre hâli Kays u Ferhâd‟uñ Sipihr-i zâle kendin bildürür bir pehlevân gelsün
G185/2
1.2. Kutsal Kitaplarda Doğrudan veya Dolaylı Olarak Adı Geçen Şahsiyetler 1.2.1. Âsaf
Ġslam kaynaklarında Asaf b. Berahya Ģeklinde geçen, Hz. Süleymân‟ın veziridir. Ġsm-i
Azâm‟ı bildiğinden dolayı Sebe kraliçesi Belkıs‟ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getirdiğine inanılmaktadır. Zamanla vezir sözcüğünün karĢılığı olarak da ele alınmıĢtır. Genellikle memdûhu övmede istifade edilen bir mefhûmdur.31Atâyî Divânı‟nda da kullanımı bu istikamettedir. Övgüye
mazhar olan sadrazam, iktidar sahibi Süleymân‟ın veziri Asâf gibi padiĢah bakıĢlıdır. O, iyi ahlaklı ve dünyâlara lâyık bir mareĢaldir:
Vezîr-i Ģâh-nazar Âsaf-ı Süleymân-fer
MüĢîr-i hûb-siyer lâyık-ı cihâniyânı K4/15
29 Cemal Kurnaz, Hayâlî Bey Divânı‟nın Tahlili, MEB Yayınları, Ġstanbul, 1996, s.133 30Ahmet Atillâ ġentürk, Osmanlı Şiiri Antolojisi, YKY, Ġstanbul, 2006, 3.baskı, s. 39 31Tökel, age, s.325
1.2.2. Hızır
Hayat suyunu içerek ölümsüzlüğe kavuĢan peygamber veya veli. Kur‟an-ı Kerim‟de, Hz.
Musa‟yla birlikte yaptığı deniz yolculuğuna değinilmektedir.32 Halk inanıĢında önemli bir yere sahip olup “Kul bunalmayınca Hızır yetiĢmez, Hızır gibi yetiĢmek” deyimleri oldukça yaygındır.
Edebiyatta “yeĢillik, yeĢerme, tazelik” gibi sözcük manalarıyla yapılan kelime oyunlarının yanında, Ġskender ve Ġlyas‟la birlikte zulumata yolculuğu, âb-ı hayâtı bulup içmesi yönleri konu
edinilir. ġairler, sevgilinin güzellik unsurlarıyla ilgili hayâlleri özellikle hayat suyuyla iliĢkilendirerek Hızır motifine yer vermiĢlerdir. Ġmdat çığlıkları içinde boğulmak üzere olan âĢığın imdâdına yine Hızır yetiĢmektedir.33 Ġncelediğimiz Divân‟da Hızr mazmunun ele alınıĢı, yeĢillik
anlamı ve âb-ı hayâtla ilintilidir.
Beyitte, Hızır sözcüğünün yeĢillik anlamı da dikkate alınarak tabiatta meydana gelen değiĢiklikleri anlatmada faydalanılmıĢtır. Ağaçların aksi ile sular süratle akmaya baĢladı. Sanki Hızr‟ın yeĢil kırbacı tabiata dokundu:
Hızruñ tokındı sanki yeĢil tâziyânesi Cûlar ki sür„at eyledi „aks-i nihâl ile
K16/4
ġair, memdûhu överken onun siyahlık içindeki hattı hümayununu Hızr‟ın zulümattaki
hayat suyuna benzetmektedir. Çünkü böyle bir âb-ı ravân bulan ölümsüzlüğe ulaĢmıĢ olur.
Sevâd içre zülâl-i Hızr‟dur hatt-ı hümâyûnı
Cihânda ölmez ol kim böyle bir âb-ı revân buldı K20/31
Sevgilinin inayetinden dem vuran Ģair, yine Hızr mazmunundan faydalanmaktadır. Câna ve gönle mutluluk bağıĢlayan sevgilinin lutfuna doyulmaz. Çünkü cân çeĢmesi olan sevgilinin lutfuna Hızr ve Mesîh bile susamıĢtır:
Toyılur mı lutfuña ey kâm-bahĢ-ı cân u dil
ÇeĢme-i cândur aña Hızr u Mesîhâ teĢne-leb G14/4
1.2.3. Kârun
Hz. Musa‟nın akrabası olup ilm-i kimyâyı öğrenerek zenginleĢmiĢtir. Hz. Musa‟nın
emrettiği zekâtı vermek istemediğinden hazineleriyle beraber yerin dibine geçmiĢtir. Edebiyatta zenginliğin simgesi olarak yer almıĢtır.34 Genellikle dünyanın geçiciliği ve ona bağlanmanın hata
olduğuna iĢaret edildiğinde buna Karun olayı misal gösterilmiĢtir. Ayrıca divan Ģairi; aĢkın bazı durumları, sevgilinin güzelliği ve memdûhun övgüsü bahislerinde de yine Kârun mefhumundan istifade etmiĢtir. Atâyî Divânı‟nda tek beyitte tesadüf ettiğimiz Kârûn, memdûhu yüceltmek için söz konusu edilmiĢtir:
32 Bkz.
Kehf suresi /58-82.Kur‟ân-ı Kerîm ve Meâl-i Şerîfi, Haz: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ĠĢaret Yayınları,
Ġstanbul 2000, 1. Baskı, s.301-303. 33 Pala, age, s.225-226
Mâh-ı „Âlî-menzilet hâkân-ı Haydar-menkabet
ġâh-ı kisrâ ma„delet Dârâ-yı Kârûn-ihtisâb K2/21
1.2.4. Nemrûd
Komagene Krallığı‟nın hükümdarıdır. Hz. Ġbrâhim‟le mücadeleleri Kur‟an-ı Kerim‟de
birçok âyette zikredilir. Hz. Ġbrâhim‟i ateĢe atması ve Tanrılık iddiasında olup gökten inen bir sivrisineğin beynini kemirmesi sonucu ölümü, divan Ģiirinde onunla ilgili iktibâs olunan noktalardır. Atayî Divânı‟nda tek beyitte zikredilen Nemrûd, âteĢ mefhûmuyla beraber Sultan
Murad‟ı övmede kullanılmıĢtır:
Eger ki her birine konsa âteĢ-i Nemrûd
Hezâr lagm ile bir hıĢtı olmaya ber-bâd K21/88
1.2.5. Şeddâd
Ad Kavmi hükümdarlarından olan ġeddâd, Hûd Peygamber‟in dine davetini ve onun peygamberliğini reddettiği için yaptırdığı Ġrem Bahçeleri‟yle birlikte helak olmuĢtur.35
Edebiyatımızda zulmün timsali ve Ġrem Bahçeleri‟ne yaptırdığı binalar dolayısıyla konu edinilmiĢtir. Atâyî Divânı‟nda iki beyitte, memdûh ve yaptığı imâr faaliyetleri dolayısıyla ele alınmıĢtır:
Misâl-i hadde-i haddâd safha-ı bâbı
Burûc-ı küngüresi resm-i Ģedde-i ġeddâd K21/9
Meclisi reĢk-i tarab-hâne-i câvîd olsun
Çünki „adl ile cihân bâg-ı Ġrem‟dür Ģimdi K17/21
1.2.6. Ye’cûc Me’cûc
Nuh Peygamber‟in oğlu Yafes‟in soyundan gelen ve Kur‟ân-ı Kerim‟de iki yerde36bahsi
geçen kabiledir. Bu kabilenin ortaya çıkıĢının kıyâmet alameti olacağına inanılmaktadır. Bu kavmin öne çıkan özellikleri belalı olmaları, yeme içmede aĢırılığa kaçmaları ve insanlığı sıkıntıya sokacak olmalarıdır. Divan edebiyatında kötülük ve Ģer timsali olarak yer verilen Ye‟cûc Me‟cûc, yıkıcılığı nedeniyle gam ve kederle iliĢkilendirilmiĢtir. ġâirler, özellikle memduhu överken Zülkarneyn tarafından bu kabilenin seddin arkasına hapsedilmeleri olayına da telmihlerde
35
Onay, age, s.457
36Kehf suresi 94. Âyet :“Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Haberin olsun Ye‟cûc ile Me‟cûc bu arzda fesat yapıp duruyorlar, onun için onlarla bizim aramıza bir sed yapman şartıyla sana biz bir harc (vergi) versek olur mu?”, Kur‟ân-ı Kerîm ve Meâl-i Şerîfi, Haz: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ĠĢaret Yayınları, Ġstanbul 2000, 1. Baskı, s.304.
Enbiyâ suresi 95, 96 ve 97. Âyetler: “İhlak (helak) ettiğimiz (herhangi bir) karyeye (memlekete) dahi haramdır ki: Rücû etmeyecek olsunlar; nihayet Ye‟cûc ve Me‟cûc(u tutan o sed; dîn-i tevhid seddi) açılıp da her tepeden saldırdıkları ve hak vaad yaklaştığı vakit. O zaman işte, o küfredenlerin derhal gözler belerecek (fal taşı gibi açılacak da ), „Eyvâh bizlere; biz bundan gaflet ettik. Hayır! Kendimize zulmetmiş olduk.‟ Diyecekler.”, Kur‟ân-ı Kerîm ve Meâl-i Şerîfi, Haz: Elmalılı
bulunmuĢtur. Övüleni Ġskender (Zülkarneyn), düĢmanı da Ye‟cûc Me‟cûc kavmine teĢbihte
bulunmuĢlardır.37
Ġncelediğimiz Divân‟da Ģair, memdûhun azâmetini, gücünü ve büyüklüğünü gösterirken düĢmanı Ye‟cûc‟e benzetmektedir. DüĢmanları sedin ardına hapseden O‟nun kılıcının keskinliğidir. Bu yönüyle beyitte Ġskender geçmiyorsa da övülenin ona benzetildiği açıktır:
Emîn olmazdı ser-had fitneye Ye‟cûc-ı a„dâdan
Eger sed çekmeseydi âhen-i ĢemĢîr-i bürrânî
TR5/3
AĢağıdaki beyit de yukarıdakiyle aynı istikametteolup fitne ve Ye‟cûc arasında benzerlik kurulmuĢtur:
Yapup bir kal„a vü bir hân-ı „âlî
Fiten ye‟cûcine sed çekdi el-ân
K23/13
1.3. Mutasavvıflar-Hükemâ-Filozoflar
1.3.1. İbrahim Edhem
Belh sultanının oğlu olup genç yaĢta çıktığı tahtı tâcı derviĢlik yolunda feda etmiĢtir. Edebiyatta genellikle bu sebeple anılmaktadır. ġâirler onun bu fedâkârlığına övgülerde bulunmuĢ ve onu menkıbeleri dolayısıyla çeĢitli hayallere konu edinmiĢlerdir.
AĢağıdaki beyitte aĢkın ermiĢlerine gül renkli kadeh asâ, Ģarabınkabarcıkları ise Edhem‟in tâcı Ģeklinde yakıĢtırılmıĢtır:
Pîrân-ı „aĢka bâde-i gül-gûn ile habâb
Besdür biri „asâ birisi tâc-ı Edhemî KT76/3
1.3.2. Aristo-Eflatun
Ġslâm literatüründe Muallim-i Evvel ve Sâhibü‟l-Mantık unvanlarıyla anılan ünlü Yunan
filozofudur. “Doğu edebiyatlarında menkıbevî hayatı, felsefesi, akıl ve hikmet sembolü olması, Eflatun‟un talebeliğini ve İskender‟in danışmanlığını yapması gibi birçok özelliğiyle yansımaları olan Aristo, divan edebiyatında da karşımıza çıkmaktadır. Edebiyatımızda daha çok „Aristo, Risto, Ristotales, Aristû, Arestû, Aristalis Ristalis, Aristotalis, Aristoteles” gibi isimlerle anılan filozof,
akıl ve tedbîr timsali olarak sembolize edilmiştir.‟38ġairler çoğunlukla memdûha yaptıkları övgüde
Aristo‟yu bir karĢılaĢtırma veya benzetme unsuru olarak kullanmıĢlardır. Bazen de aklın aĢk karĢısında acizliğini vurgulamak açısından, aklın sembolü kabul edilen Aristo zikredilmiĢtir.
Eflatun; Aristo‟nun hocası, Sokrat‟ın öğrencisi ünlü Yunan filozofudur. Öğrencisi Aristo
gibi akıl, hikmet ve bilgeliğin timsali olarak kabul görmüĢtür. Divan Ģiirindeki kullanımı Aristo‟nun ele alınıĢıyla aynı doğrultudadır.
Atâyî Divanı‟nda Aristo ve Eflâtûn‟un zikrediliĢi, memdûhu yüceltme gâyesine yöneliktir:
37Tökel, age, s.397-403.
38 Hakan YekbaĢ, “Divan ġiirinde Yunanî ġahsiyetler”, The Journal of International Social Research (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi), Volume: 3, Issue: 15, Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı -Prof. Dr. Turgut
O kim müneccim-i dergâhîdür Aristo-vâr Sipihr-i pîre suturlâb olup meh-i envâr
K15/20
Sikender-menkabet Dârâ-dirâyet Ģâh-ı deryâ-dil
Ki Eflâtûn-re‟yi imtiyâz u imtihân buldı
K20/21
1.4. Aşk Hikâyelerinin Kahramanları 1.4.1. Leyla vü Mecnûn
Bir Arap halk hikâyesinin kahramanlarıdırlar. Divan Ģairlerince hayatları etrafında teĢekkül eden olaylar ve hikâyeleri ile sıkça konu edinilmiĢtir. ġairler genellikle Leyla‟yı onun gece anlamını da göz önünde bulundurarak kullanmıĢtır. “Mecnûn ise maşuka olan son derece
düşkünlüğüve ızdıraba, cevr ü cefâya olan tahammülü, aşk dolayısıyla içinde yaşadığı cünûn hali,
bu aşk ve cünûn ile çöllerde dolaşması, insanlardan uzaklaşıp vahşi hayvanlarla ve bilhassa
ahularla ülfet etmesi, perişanlığı ile beyitlere girer.”39
Leyla, âĢığa karĢıacımasız olan sevgilinin sembolü iken Mecnûn, aĢk ve kedere bulanmıĢ âĢığın karĢılığıdır. Atayî Divânı‟nda bu kahramanlara yer verilmesi isimleri etrafında teĢekkül eden çeĢitli olayları hatırlatacak biçimdedir. Genellikle sevgilinin çeĢitli tavır ve davranıĢları ile Leylâ arasında ilgi kurulurken âĢık da çektiği acılar ve âĢkının büyüklüğü ile ya Mecnûn‟a teĢbih olunmuĢ ya da Mecnûn bir âĢık olarak onun yanında sönük gösterilmiĢtir.
Mecnûn‟un baĢı üstünde kuĢların yuva yapmasına telmihte bulunan Atâyî, bu durumu
güzel bir hüsn-i talille süslemiĢtir:
Per ü bâli pister-i Leylâ ola Ģâyed diyü
Eyledi murgâna Mecnûn baĢı üzre âĢiyân
G175/3
AĢk denen yolun sonunu merak eden gönül, en doğru yanıtı aĢk vadisinde yanan Mecnûn‟dan alacaktır. Bu yolun sonunda ayrılık vadisi yer almaktadır:
Reh-i „aĢkuñ ötesin sordı göñül Mecnûn‟a
Didi bu yoluñ ucı vâdi-i hicrâna iner
G36/2
Beyitte, sevgilinin ayrılığından dolayı âĢığın hal-i periĢanı, Mecnûn‟un fiziksel
görüntüsüyle özetlenmiĢtir:
Mûy-ı jûlîde ile zerdü nizâr olsa nola
Mürde-i Ģem„-i seher firkat-i cânân idi Kays G107/4
Kendisiyle Mecnûn arasında bir benzerlik ilgisi kuran Atâyî‟nin aĢka düĢtüğünden beri gönlü periĢan bir haldedir ve menzili Mecnûn gibi ıssız çöllerdir:
39
Mübtelâ-yı „aĢk olaldan hâtır-ı âĢufte-hâl
DeĢt-i vahĢetdür „Atâyî menzilüm Mecnûn-misâl
MD5/VI
1.4.2. Ferhad ü Şirin
Ġran edebiyatının mesnevi konularından olup divan Ģiirinde daha çok Hüsrev ü ġirin olarak bilinir. Hikâye Ferhad, ġirin ve Hüsrev etrafında döner. ġirin‟e kavuĢma yolunda Bîsütûn denen dağı delen âĢıktır Ferhad. ġiirde sevgilisi uğruna birçok güçlüğü göze alan âĢığı sembolize eder. Sevgiliyi simgeleyen ġirin, sözcük anlamı da gözetilerek genellikle dehan kelimesiyle beraber iĢlenir. Hüsrev, vuslata eren âĢığın timsalidir. PadiĢah anlamı da göz önünde bulundurularak kullanılır. Bu isimlerin etrafında teĢekkül eden hayaller irsal-ı mesel, tevriye ve tenasüp gibi söz
sanatlarıyla zengin bir görünüme kavuĢturulur.
Ferhâd ve Mecnûn hikâyeleri değerini yitirmiĢtir.Onlarına yerine Ģair ve sevgilisinin aĢk macerları geçecektir:
EskimiĢdür güzelüm kıssa-ı Kays u Ferhâd
Kendümüzden yeñi efsâneler îcâd idelüm
G166/2
Ferhâd‟ın sevgilisi uğruna dağları delmesi olayına telmihte bulunan Ģair, dağı delmede âĢığın fiziksel kuvvetinin değil aĢk ateĢinin te‟sirli olduğunu vurgulamaktadır:
Kuvvet-i bâzû-yı Ferhâd itmedi hârâyı çâk
ÂteĢ-i „aĢk-ı muhabbet taĢa te‟sîr eyledi
G273/2
ġair, sevgiliye duyduğu aĢkın yüceliğini pekiĢtirmek için kendisiyle âĢığın timsali Ferhad
arasında bir mukayeseye gitmiĢtir. O, sevgilinin aĢkını kalbine nakĢetmiĢken Ferhad sadece taĢa kazımıĢtır:
Nigârın taĢa kazmıĢ Kûh-ken ben dilde nakĢ itdüm
„Atâyîyem bani bu resma ta„lîm itdi üstâdum
G156/5
Sonuç
Klasik Türk Ģiirinin zengin bir içeriğe sahip olduğunu gösteren önemli unsurlardan biri de mitolojik mefhumlardır. Ġran mitolojisi öncelikli olmakla birlikte Arap ve Yunan mitolojisine mensup kimi Ģahsiyetlerin de yine divan Ģairlerinin hayal dünyasını tamamlayan unsurlar olarak
öne çıktığı görülür.
Mitolojik Ģahsiyetlere dair zengin bir muhtevaya sahip Nev‟izâde Atâyî Divanı, Klasik Türk Ģiirinde mitolojik-efsanevi kiĢilerin kullanılması ve bu kaynağın Ģiirlere taĢıdığı anlamsal açılımları
ortaya koymak açısından iyi bir örnek teĢkil etmektedir. Divanda Acem menĢeli kahramanların
hükümdar, pehlivan ve devlet adamı vasfına sahip bulunanların çoğunlukla memduhun övgüsünde bir kıyas veya benzetme aracı olarak kullanıldığı göze çarpar. Hikâye kahramanlarının ele alınıĢı ise çoğunlukla sevgili veya âĢıkla ilgili tasavvurlar çerçevesindedir. Belirtilen ağırlıklı kullanımların yanı sıra mitolojik-efsanevi Ģahıslar yoluyla baĢvurulan diğer kullanımlar; dünyanın
geçiciliği, aĢk halinin ifadesi, âĢıkların istiğna hallerini anlatma, sevgilinin güzellik unsurlarını övme ve mitolojik Ģahsiyetlerle bütünleĢmiĢ kimi sıfatları tabiattaki bazı durum veya varlıklara yükleme Ģeklinde sıralanabilir.
KAYNAKÇA
Kur‟ân-ı Kerîm ve Meâl-i Şerîfi, Haz: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ĠĢaret Yayınları, Ġstanbul
2000, 1.baskı
BATUK, Cengiz, “Mit, Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar”, Milel ve Nihal (İnanç, Kültür
ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi), Cilt:6, S.1, Ocak-Nisan 2009
KURNAZ, Cemal, Hayâlî Bey Divânı‟nın Tahlili, MEB Yayınları, Ġstanbul, 1996
Nev‟î-zâde Atâyî Divanı (Haz: Saadet Karaköse), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-275469/h/nevi-zade-atayi.pdf, (EriĢim Tarihi:
23.11.2012),Malatya, 1994
ONAY, Ahmet Talât, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, Akçağ Yayınları, Ġstanbul, 1996
PALA, Ġskender, Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990
SEFERCĠOĞLU, Mustafa Nejat, Nev‟î Divanı‟nın Tahlîli, Akçağ Yayınları, Ankara, 2001, 2.baskı
Şahnâme(Çeviren: Necati Lugal), Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2009
ġENTÜRK, Ahmet Atillâ, Osmanlı Şiiri Antolojisi, YKY, Ġstanbul, 2006, 3.baskı
TOLASA, Harun, Ahmet Paşa‟nın Şiir Dünyası, Akçağ Yayınları, Ankara, 2001, 2.baskı
TÖKEL, Dursun Ali, Divan Şiirinde Mitolojik Unsurlar Şahıslar Mitolojisi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2000, 1.baskı
TÖKEL, Dursun Ali, “Kutsal Metinleri Anlamada Mitolojinin Rolü”, Milel ve Nihal (İnanç,
Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi), Cilt:6, S.1, Ocak-Nisan 2009
Türk Edebiyatının Mitolojik Kaynakları, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları,
http://eogrenme.anadolu.edu.tr/eKitap/EDB304U.pdf, (EriĢim Tarihi: 20.10.2012)
YEKBAġ, Hakan, “Divan ġiirinde Yunanî ġahsiyetler”, The Journal of International Social
Research (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi), Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı -Prof. Dr. Turgut Karabey Armağanı-, Volume:3, Issue:15