• Nenhum resultado encontrado

2. BÖLÜM: AFRİKA BİRLİĞİ OPERASYONLARI

2.1. Afrika Kıtasında Yaşanan Güvenlik Sorunları

Uluslararası hukukun ilişkilerini ve statüsünü düzenliği temel birim olan devlet yerleşik tanımı itibariyle bir insan topluluğundan oluşan, bir ülkeye sahip olan ve kendi üstünde herhangi bir otoriteye bağlı olmayan bir siyasal yönetim biçimidir. 160 Devleti devlet yapan özellikler sınırları ve egemenlik biçimiyle birlikte o sınırlar içinde yaşayan insan topluluğudur. Kısacası devlet, merkezi sevk ve idare teşkilatına bağlı olarak yaşanan insanlardan oluşan bir siyasi birliktir. Siyasi mekanizmasının oluşu devleti devlet yapan ve tebaası için bir güvenli alan ifade eden yapıdır.161 Toplumsal bir varlık olan devletin devlet olabilme ve tanınma unsurlarını içeren 1933 tarihli Montevideo Anlaşması ile, devlet olabilmenin klasik dört temel modeli kodifiye edilmiştir. Bu kriterlere göre uluslararası hukukun bir kişisi olan devletin devlet olabilmesi için, sürekli nüfus, belirlenmiş bir toprak parçası, hükümet ve diğer devletlerle ilişkiler kurabilme yeterliliğine sahip olması gerekmektedir.162

Bunun haricinde günümüz Westphalian ulus devlet anlayışı içinde milliyetçilik ve uluslaşma sürecini tamamlamış olmasının önemini vurgulamak gerekir. Baskın Oran’a göre Avrupa Milliyetçiliği ile farklı olan Afrika Milliyetçiliği’nin uluslaşması birbirinden ayrılmaktadır. Avrupa Milliyetçiliği, “Milli ekonomiyi nispeten geniş bir toprak içinde kuran veya kurmak isteyen burjuvazinin toplumu kendi yönetiminde örgütlerken ortaya çıkan, diğer sınıflarında bu toplumda beliren farklılaşmış, uzmanlaşmış, kurumsallaşmış bünye içinde benimsediği toplumsal sadakatin odağı olarak “millet” birimini alan ve bunu

“ulusal devlet” içinde örgütlemek isteyen bir tutumun ideolojisi ve toplumsal hareketidir.”163 Bu geniş, Avrupa’ya özgü milliyetçilik ve ulus anlayışı tanımının Oran, az gelişmiş ülkeler milliyetçiliğine örnek verdiği Afrika’ ya uygulanamayacağını söyler ve eleştirir. Oran’a göre, bu tanım ekseninde Afrika’da ve Afrika gibi az gelişmiş ülkeler ve

160 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk (Ankara: Turhan Kitapevi,2016), s144.

161 Ali Fuat Başgil, “Devlet Nedir? Realist Bir tarif Denemesi”, Journal of Istanbul University Law Faculty 12 (2011): 987.

162 “Montevideo Convention on the Rights and Duties of States”, 1933, The Faculty of Law, https://www.jus.uio.no/english/services/library/treaties/01/1-02/rights-duties-states.xml. erişim tarihi: 02.12.2022

163 Baskın Oran, Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği Kara Afrika Modeli (Ankara:Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Yayını, 1977): 52.

alanlarda milliyetçiliğin ve uluslaşmanın hiçbir suretle olmaması gerekir. Çünkü bu ülkelerde “sanayileşmiş bir bünye”164 yoktur. Oran’ a göre, Afrika’daki milliyetçilik ve uluslaşma anlayışı onların kabile yapısından beslenmekteydi. Bu ulus anlayışının Avrupa’nın emperyalist uygulamaları neticesinde ekseninden uzaklaşması devletleşme sürecinin de sekteye uğramasına neden oldu.165 Afrika’nın devletleşme süreci için söylemek mümkündür ki 9. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar geçen sürede, Afrika’da yaklaşık on bini aşkın devletin ve/veya devlet yapısına sahip oluşum ortaya çıkmıştır.166

Asya kıtasından sonra dünyanın büyük ikinci kıtası olma özelliğine sahip olan ve bünyesinde 54 devlet barından Afrika, jeostratejik ve demografik özellikleri bakımından uluslararası sistemin odağında yer almaktadır. Özelikle sahip olduğu doğal rezervler ve stratejik geçiş noktalarına sahip olması Afrika’yı ABD, SSCB ve Çin başta olmak üzere birçok devletin dış politika defterinde üst sıralara taşımaktadır. Her ne kadar devletlerin odağında yer alsa da Afrika geçmişten günümüze kadar sayısız güvenlik sorununu bünyesinde barındıran ve uluslararası sistemin barış ve güvenliğinde kritik rol oynayan mihenk taşlardan biridir. Kıtada hem devlet içi hem devletlerarası hem de kıtanın tamamını ilgilendiren güvenlik sorunlarının olması Afrika’yı güvenlikte kozmopolit bir hale getirmektedir. Dünya’da en az gelişmiş 48 ülkenin 33’ü Afrika bölgesinde bulunmaktadır.

Az gelişmişliğin beraberinde getirdiği demografik, sosyoekonomik ve güvenlik problemlerinin yaşanması uluslararası barış ve güvenliğin önünde bir tehdittir.

Uluslararası ilişkilerde karışık bir yapı olan ve erişimin kısıtlı olduğu Afrika kıtasında yaşanan güvenlik sorunlarına ilişkin değerlendirmenin yapılması için Afrika Kıtası’nın Panoraması üzerinde durulmalı ve siyaset, toplum ve sosyo-ekonomik yapıdaki farklılıklar ve benzerlikler analiz edilmelidir. Birçok güvenlik sorununu bünyesinde barından Afrika’da günümüze kadar ulaşan güvenlik problemlerinin başında iç çatışmalar, darbeler, terör, yapısal bozuklukların yol açtığı ciddi yapısal şiddet sorunları, demokratikleşme süresinde yaşanan sıkıntılar, yoksulluk, kaynakların yetersizliği ve var olan kaynakların da yetersiz kullanımı, sağlık ve eğitim alanlarında ciddi yetersizlik, ekonomik sorunlar, nüfus artışının yüksek olması, ciddi salgın hastalıklar ile çatışma ve iç savaşların neden olduğu göç

164 A,g,e, 53.

165 A,g,e, 52-54.

166 Zeynep Arıkanlı, “”Sessizliğin Payı”: Afrika Tarihini Bağımsızlaştırmak”, Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi, 6, (2018): 237

gelmektedir. Kıtada yerleşik hal alan güvenlik sorunları uluslararası barış ve güvenlik için de bir tehdit niteliğindedir.

Afrika, farklı dönemlerde farklı devletlerin politika masalarında yer almış ve uluslararası ilişkilerde pastanın büyük önemli bir dilimini temsil etmiştir. Hiç kuşkusuz Soğuk Savaş’ın da etkili olduğu Afrika’da üç farklı dönemde değerlendirme yapmak mümkündür. Her üç dönemde de farklı devletlerin sömürü odağına giren Afrika Soğuk Savaş öncesi dönemde Avrupalı devletlerin odak noktası olmuştur.

Avrupalılar, 15. ve 16. Yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi keşiflerle beraber yeni ticaret yollarının bulunması, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla yeni kıtaların keşfedilmesi ve dolayısıyla bu bölgelerin sömürgeleştirilmesini sağlamıştır. Afrika kıtasında ilk olarak Portekiz ve İspanya ile başlayan sömürgeleştirme hareketi, 17. Yüzyılda Fransa ve Hollanda’nın, 18. Yüzyılda Fransa ve İngiltere’nin 19. Yüzyılda ise yalnızca İngiltere’nin egemenliğinde sürdürülmüştür. 20. yüzyılda ise kıtanın neredeyse tamamı İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika, İspanya, İtalya ve Portekiz arasında bölüştürülmüştür. 1. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilmesinin ardından ise onun sömürüsünde olan ülkeler zafer kazanan ülkeler arasında paylaştırılmıştır.167 Soğuk Savaş öncesi dönemde sanayi devrimi ve neticesinde hızla yayılmaya başlayan sömürgecilik faaliyetleri, Afrika kıtasında yeni doğal zenginliklerin keşfedilmesine yol açmış ve dolayısıyla hızla bir şekilde istilaya uğrayan Afrika topraklarında Avrupalı devletler arasında anlaşmazlığa yol açarak kıtada istikrarsızlık ve taktiksel gücü beraberinde getirmiştir. İki büyük dünya savaşının yaşanması ve uluslararası konjonktürdeki gelişmeler hem Afrika kıtasında hem de Avrupalı devletler üzerine etkili olmuştur. Bu süreçte Avrupalı devletlerin denizaşırı bölgelerde zayıflaması ve kendi güvenliklerini ön plana aldıkları bir dönem olurken Afrika’da güç boşluğu meydana gelmiştir.168

2. Dünya Savaşı’nın ardından uluslararası sistemin revizyon etkileri Afrika kıtasında yer alan ülkelerde diğer ülkelere nazaran farklı etkiler bırakmıştır. 19. Yüzyıl sonlarından itibaren birçok Avrupalı devletin sömürgeciliğine maruz kalan Afrika bölgesi, sahip olduğu jeostratejik konumu nedeniyle her zaman devletlerin odağında yer almıştır. Kompleks bir

167 İsmail Ermağan, Dünya Siyasetinde Afrika 1 (Ankara: Nobel, 2014), 7-8.

168 Zafer Ay, “Afrika Kıtasının Dünya Politikasındaki Yer,”,

https://www.gencdiplomatlar.com/masalar/afrika/afrika-kitasinin-dunya-politikalarindaki-yeri.html, erişim tarihi: 6 Aralık,2022.

yapıda olan Afrika’da sömürgecilik, çatışma ve anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir.

Afrika bölgesinde hem devlet sömürüsünün fazla olması hem de devlet içi savaş ve anlaşmazlıkların yoğun yaşanması uluslararası sistemi tedirgin eden temel konulardandır.

Bölgenin jeostratejik öneminin yanı sıra iklimsel ve çevresel koşulları da Afrika devletlerinin kaderinde önemli bir yere sahiptir.

19. Yüzyıl sonlarında ortaya çıkan PanAfrikanizm düşüncesi, ekonomik sömürgeden ve ırksal ayrımcılıktan kurtulma ve sosyal siyasal eşitlik mücadelesi olarak tanımlanmaktadır.169 Irksal, kıtasal ve ideolojik olarak üç çeşit PanAfrikanizm süresinde, ilk olarak Irksal PanAfrikanizm, 1900 ve 1945 yılları arasında ABD ve Karayipler başta olmak üzere köleciliğe ve ayrımcılığa karşı çıkan siyahları özgürleşme hareketini ifade ederken, Kıtasal PanAfrikanizm, 1945 ve 1960 yılları arasında siyasi bağımsızlık algısının ön plana çıktığı ve bu dönemde Batı’ da eğitim alan Afrikalı liderlerin öncülüğünde siyasi bağımsızlık taleplerinin arttığı dönemi ifade etmektedir. Son olarak İdeolojik PanAfrikanizm, 1960 sonrası post-kolonyal dönemi ifade etmekte ve bu dönemde Afrika’da siyasal bağımsızlığı kalıcı hale getirmeye yönelik kıtasal bir birlik arayışı sürecidir. 170 3 çeşit PanAfrikanizm çeşidine ek olarak 21. Yüzyıl gelişmelerini ifade eden ve özellikle neo-libralizmin dünyada hakim sistem haline gelmesi ve Afrika’ da sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması amacıyla Pan-Afrikanist emeller tekrar gün yüzüne gelmiştir.171 1990 sonrası dönem Afrika’da ve dünyada yeni bir dönem olmuştur. Hem dünyada hem de Afrika’da sömürgecilik mücadelesinin sona erdiği bir dönemde, Afrika ülkeleri sömürgecilik mirası olan farklı etnik grupların sebep olduğu iç savaşlar ve çatışmalarla mücadele etmeye başlamıştır. Her ne kadar Soğuk Savaşın sona ermesi ve insan hakları, hukukun üstünlüğü, iyi yönetişim gibi normlara atıf yapan neo-liberalizm Afrika’da etkilerini gösterememiştir. 172

Afrika’da barış ve güvenliğin sağlanmasında ve dolayısıyla gelişme ve ilerlemesinde etkili olan önemli unsurlar arasında başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası ve bölgesel aktörler yer almaktadır. Özellikle barış ve güvenliğin sağlanması için Afrika ülkelerinde kurulduğu zamandan günümüze gelen sürede gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler

169 Timothy, Murithi. Pan-Africanism, Peace-Building and Development. (Aldershot: Ashgate Publishing, 2005): 11

170 Müge Dalar, “Afrika Birliği Örgütü’nden Afrika Birliği’ne: Afrika’da Bütünleşme Çabaları,” (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,2013),38.

171 A,g,e, 38.

172 Cemil Doğaç İPEK, “Afrika Birliği Örgütü ve Kıtada İş birliği Arayışları”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum 1,3 (2012): 127-128.

barış gücü operasyonları hem yönetişim hem de insan haklarının korunması alanlarında aktif görev almaktadır. Birleşmiş Milletler’ in bölgedeki gücü ve etkinliği neticesinde kıtada ekonomik, siyasal ilerlemeler kaydedilmiştir. Afrika’nın barış ve güvenlik mimarı olan Afrika Birliği ise kıtada “Afrika sorunlarına Afrika çözümleri” üretmeye çalışarak politikalarında bu ilkeyi esas almaktadır.173