• Nenhum resultado encontrado

Kentsel Alan Kullanım ve Arazi Örtüsü Değişimi

2. KURAMSAL TEMELLER

2.5 Alan Kullanım ve Arazi Örtüsü

2.5.2 Kentsel Alan Kullanım ve Arazi Örtüsü Değişimi

büyümenin doğrudan sonucu, yayılma, yerleşik ve asfaltlanmış alanlarda bir artışa neden olduğu için bölgenin alan kullanımı ve arazi örtüsünde değişime neden olmaktadır. Çok çeşitli sosyal ve çevresel sorunları içeren, önemli ve büyüyen bir sorun olarak kabul edilmektedir (Ngie vd., 2013).

Kentsel gelişim ve büyüme süreçleri dinamiktir. Kentler, sosyo-zamansal değişimlerle her zaman karşı karşıyadır. AK/AÖ değişimi şeklindeki bu değişiklikler, insanın çevre üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır. Planlanmamış antropojenik faaliyetlerin biyolojik çeşitlilik üzerinde geniş kapsamlı ciddi zararlı etkileri bulunmaktadır (Atay Kaya ve Kut Görgün, 2020; Chamling ve Bera, 2020). Bu bağlamda, artan nüfus, kentsel alan kullanımında değişime neden olan önemli itici güçler olarak kabul edilen üretim ve yaşam için çeşitli talepleri arttırmaktadır. Değişen alan kullanımı ve kentsel büyüme, birçok şehir için ekonomik ve sosyal kalkınmanın kaçınılmaz sonuçları olan küresel çevresel değişimin temel itici güçleridir. Alan kullanım değişiminin mekansal boyutu, doğal çevre üzerinde doğrudan ve ciddi olumsuz etkilere neden olan politik, ekonomik, sosyal, çevresel, kültürel ve diğer faktörler arasındaki etkileşimlerden kaynaklanmaktadır (Kuo ve Tsou, 2018). Su kalitesinin bozulması, hava kirliliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, kentsel ısı adası etkileri, sosyal-ekonomik eşitsizlikler, sosyal parçalanma ve altyapı maliyetleri dahil olmak üzere bir dizi çevresel soruna yol açmaktadır (Maimaitijiang vd., 2015). Bu etkiler, öncelikle, ekosistemin malzeme ve enerji döngülerinde kentsel alan kullanımının neden olduğu değişimler olarak kendini göstermektedir. Bu durum da doğal ekosistemlerin gelişimini, dengesini ve sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemektedir (Kuo ve Tsou, 2018; Mawenda vd., 2020). Doğal çevre üzerindeki olumsuz etkilerin birikimi bir doygunluk noktasına ulaştığında veya ekosistem bu etkilere dayanamadığında, hasar geri döndürülemez olabilmektedir (Kuo ve Tsou, 2018). Bu değişikliklerin izlenmesi, hem ilgili araştırmacılar için önlem alma hem de planlama uygulayıcıları ve karar vericiler için rehberlik sağlamaktadır. Bu tür bir izleme, değişim kalıplarını ve eğilimlerini ölçmeyi ve anlamayı gerektirmektedir (Atay Kaya ve Kut Görgün, 2020). Özellikle sosyo-ekonomik verilerin bilinmesi, kentsel büyüme sürecini ve zamansal ve mekansal kalıpları daha iyi anlamak için kritik öneme sahiptir (Maimaitijiang vd., 2015).

Yaşanan hızlı kentleşmeler nedeniyle alan kullanımında yaşanan değişimler, ekosistemleri olumsuz etkilemektedir (Xu vd., 2013). Kentleşme artmaya devam ettikçe, arazi örtüsü giderek daha çeşitli hale gelmekte, yapı olarak parçalanmakta ve şekil olarak daha

karmaşık hale gelmektedir (Hassan, 2017). Bu durum, verimli tarım arazilerinin kaybı, kırsal ekonomik istikrarın ve yaşam tarzının bozulması, vejetasyon örtüsünde bozulma, habitat ve tür çeşitliliğinin kaybedilmesi vb. biyotik ve abiyotik kaynaklar üzerinde bir dizi olumsuz sonuçlara yol açmaktadır (Wu vd., 2011; Qi vd., 2014; Hass vd., 2015; Mawenda vd., 2020). Hızlı kentleşme ve artan nüfus ile birlikte çok sayıda sulak alan, orman alanı vb. doğal araziler yerini tarım arazilerine bırakmaktadır. Zamanla da tarım arazileri benzer sebeplerle yerleşim alanlarına dönüşmektedir (Zadbagher, 2017). Tarım arazilerinin endüstriyel veya yerleşim alanlarına dönüştürülmesi, ekonominin ve nüfusun mekansal dağılımında önemli değişimlere yol açmıştır (Mahmod, 2019). Bu değişimler sadece doğal kaynakların azalmasına neden olmamakta aynı zamanda insanların kent içerisindeki yaşam kalitelerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Günümüzde dünya yüzeyinin %50'sinin tarım, otlatma, ormancılık, sanayileşme, kentsel gelişim ve ulaşım gibi doğrudan insan kullanımı nedeniyle değiştiği bilinmektedir. İnsan faaliyetlerinin yoğunlaşması nedeniyle dünya; hidrolojik, iklimsel ve biyolojik değişimlerin büyüklük ve şiddet açısından geçmişten oldukça farklı olduğu bir sürece girmiştir (Zadbagher, 2017).

Kentleşme süreci kentte kaotik büyümeye yol açmakta, yaşam koşullarını bozmakta ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan çevre senaryosunu daha da kötüleştirmektedir (Hassan vd., 2016). Kentsel gelişim tipik olarak binalar ve yollar gibi geçirimsiz yüzey alanlarında bir artışa ve tarım arazileri ile geçirgen kentsel habitatlarda bir azalmaya neden olmaktadır. Bu değişimlerin farklı boyutlar üzerinde doğrudan etkisi vardır. Kentsel alan kullanım değişiminin yüzey sıcaklığı, yüzey akışı, habitat çeşitliliği vb. etmenler üzerindeki nedenlerini ve etkisini yansıtacak temel göstergeleri seçmek için, güvenilirlik, kullanılabilirlik ve yararlılık kriterlerine dayalı olarak uygun göstergelerin seçilmesi gerekmektedir (Kuo ve Tsou, 2018). Rasyonel bir alan kullanım politikası oluşturmak için AK/AÖ değişim oranının ve eğiliminin belirlenmesi önem taşımaktadır (Hassan vd., 2016). Bu nedenle, kentsel arazi gelişimi için daha iyi politikalara ve planlamaya ihtiyaç duyulduğuna dair farkındalığın artması için periyodik olarak kentsel büyüme ve değişen örüntüleri izlenmeli, mekansal ve zamansal bağlam açısından arazi, ekoloji ve çevre üzerindeki etkisi anlaşılmalıdır (Hassan, 2017). UA, mekansal istatistikler ve jeo-bilişim, kentsel çevreleri incelemek, kentsel büyüme modellemesi ve kentsel gelişmenin sosyo- ekonomik, çevresel ve ekolojik etkilerini projelendirmek için güçlü araçlar sağlamaktadır (Maimaitijiang vd., 2015). CBS ile kombinasyon halinde UA tekniğinin, kentsel büyümeyi ve AK/AÖ değişimini izlemek için güçlü ve en yararlı bir teknik olduğu yapılan sayısız

çalışmada kanıtlanmıştır (Hassan, 2017).

Bu kapsamda, plancılar da hem baskı oluşturacak derecede yoğun gelişmeden hem de çok dağınık ve parçalı gelişmeden kaçınarak, mantıklı bir alan kullanım modeli elde etmek için kentsel büyüme modelini ortaya koymaya çalışmaktadır. Master planlar, genel olarak tasarlanmış alan kullanımı, yol ağı ve genel yoğunluklar gibi tüm belediye alanını kapsamaktadır. Alt ölçeklerdeki planlar ise ayrıntılı olarak her bir parselin beklenen ve kabul edilebilir kullanımını yansıtan alan kullanımını, yoğunlukları ve saha yerleşimini daha spesifik olarak belirtmektedir. Bu tür planlarla ilgili önemli sorun, esnekliğin olmamasıdır (Masoumi vd., 2020). Bu nedenle, sürdürülebilir kalkınmayı korumak için bazı alan kullanımlarının diğer alan kullanımlarının düzenlenmesi üzerindeki etkilerinin mekansal düzeyde bilinmesi, nicel ve nitel kriterlerinin optimal denkliğini korumak için diğer alan kullanımlarının nasıl değiştirilmesi gerektiği ile ilgili esnek kentsel planlamaların yapılması ve buna bağlı olarak stratejilerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır (Hersperger vd. 2018; Masoumi vd., 2020).

Özellikle kentsel bölgelerdeki stratejik planlama dahil olmak üzere tüm mekansal planlar, alan kullanımı ve arazi örtüsü modellerini etkilemektedir. Plancılar, yöneticiler ve diğer tüm aktörler, sürdürülebilir şehirler ve bölgeler geliştirmek amacıyla kentleşme süreçlerini mekânsal planlama çalışmaları ile yönlendirmeye çalışmaktadırlar (Hersperger vd. 2018).

Bu kapsamda yapılan arazi değişimi modellemelerinde arazi değişiminin bir itici gücü olarak mekansal planlamayı uygulamaya yönelik mevcut yaklaşımlar, genellikle planlama araçları ve politikalarının oldukça kaba yaklaşımlarına dayanmaktadır. Buna ek olarak, mevcut yaklaşımlar, model seçimi ve dikkate alınan ölçekten dolayı çok çeşitlidir. Yapılan çalışmalar incelendiğinde, HO’ların kentsel arazi değişimi için yaygın ve geçerli modelleme tekniği olduğu, ardından gelen regresyon modelleri, yapay sinir ağları, fraktallar ve ajan tabanlı modellerin de kullanıldığı görülmektedir (Triantakonstantis ve Mountrakis, 2012). CA ve regresyon tabanlı modeller, kentsel gelişimi simüle etmek için uygunluk katmanlarını ve harici bölge katmanlarını kullanmaktadırlar. Planlama karar uygulamaları, uygunluk katmanlarında ve/veya harici bölge katmanlarında uygulanmaktadır. Bu katmanlar pozitif planlama (rehberlik) veya negatif planlamayı (kısıtlama) ikili (sert) veya kademeli (yumuşak) bir şekilde gerçekleştirebilmektedir.

Genellikle sert ve yumuşak arasındaki seçim kullanıcıların seçimine ve modelin yapısına bağlıdır (Hersperger vd. 2018).